Pazar günü evde yalnızdım ve televizyonlarda kendime uygun kanal seçerken, Halk TV’yi açtım. Sevdiğim 3 insan birden bu programa konuktu. Sinema üstadı Nebi Özgentürk, oyuncu Nur Sürer ve sesi, yüreği, sazı güzel Hüseyin Turan’ı izlerken, 3 kralı andılar. Benim de 3 kral ile anılarım film şeridi gibi gözlerimin önünden gelip geçti ve klavyenin başına oturarak bu anılarımı sizlerle paylaşmak istedim.

Ben birçok insandan şanslı oldum. Ülkemin yetiştirdiği 3 kralı gördüm, tanıdım ve onlarla aynı masaya oturma şansını yakaladım. Kimdi bu üç kral?

İlki Türk futbolunda adı kral olarak anılan Galatasaray aşığı sarı kırmızı renklere ölene kadar bağlı kalan METİN OKTAY.

İkincisi Türk Sanat Müziği’nde yeri doldurulamayan ve 7 den 70’e herkesin kalbinde taht kuran ZEKİ MÜREN.

Üçüncüsü ise beyaz perdenin çirkin kralı YILMAZ GÜNEY…

Yıl 1972-73 Ben o yıllarda çocuk yaşta olmama rağmen İstanbul’da Pembe Köşk gibi muhteşem bir müzikholde fotoğrafçılık yapıyordum. Bu müzikhol, restorana kimler gelmezdi ki. Ünlü sanatçılar, futbolcular, iş adamları, siyasetin önde gelenleri.

Bir akşam karanlık odadan çıkıp salona geçince birden sahneye yakın yerdeki masa gözüme takıldı. Masada eşiyle oturan adamın yüzü hiç yabancı gelmemişti. Salon şefine sordum. O da hafif de tersleyerek, “Sen nasıl Galatasaraylısın? Kendi kralını tanımayan Galatasaraylı mı olur” dediğinde şaşkınlığım arttı. Gözüm hep o masadaydı. Bir yolunu bulup konuşmak istedim. Ne yapsam nafile bir türlü ne yapıp yanına gitmenin yolunu bulamamıştım ki, birden kendisi beni çağırdı. Eşiyle fotoğrafını çekerken onu tanımıştım. Ellerim titriyordu. İşte bu vesile ile hayranı olduğumu, onun için okul yıllarımda gazetelere şiirler yazdığımı söyleyince çok mutlu oldu. Beni masaya ısrarla oturtarak şiiri okumamı istedi. O yıllarda ezbere bildiğim şiirimi okuyunca kalem çıkarıp yazdı. Eşi ve kendisi de çok mutlu oldular. Ölene kadar dostluğumuz devam etti.

Zeki Müren Çakıl Gazinosu’nda sahne alıyordu. Ben Çakıl’da işe başlayalı daha 15 gün olmuştu. Zeki Müren sahnede şarkı söylüyordu, bende mafya kılıklı uzun ve kalabalık bir masaya fotoğraf veriyor, paraları topluyordum. İşte böyle bir anda salon sustu. Herkes bana bakarken ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Meğer Zeki Müren sahneye çıktığında garsonlar servis yapmayı durdururmuş. Servis ve arada gezinmek yasakmış. Benim bu yasaktan haberim yoktu. Zeki Müren sert bir şekilde bana bakarak “Atın bu küstahı dışarı’’ demesiyle şaşkına döndüm. Benim yüzümden sahne akışı durmuştu. Ben o gece işimden oldum. Daha sonra Zeki Müren yeni işe başladığımı bu yasaktan haberim olmadığını ve işsiz kaldığımı duyunca ısrarla beni bulmalarını söylemiş. Beni bulup kulise yanına götürdüler. Belli ki kovulmama gönlü el vermemişti. Bana hangi gazinonun fotoğrafçılığını istemediğimi sordu. Teşekkür ederek elini öpüp hayranı olduğumu söyledim. Daha sonra sahneye çıktığı her yere ücretsiz girip onun konuğu olarak program izleyip, gazino çalışanları tarafından itibar gördüm.

Yılmaz Güney yine 1972-73 yıllarıydı sanırım. İşe geç gelmiştim. Pembe Köşk’ün kahyası salonda Yılmaz Güney ve eşi Fatoş hanımın olduğunu söyledi. Hızla salona çıktım. Salonun sakin köşesinde oturuyorlardı. Salon Müdürü’nün yanına giderek, ‘’Bu akşam hemşerim gelmiş’’ dedim güldü ve ‘’Oğlum sen Diyarbakırlı değil misin? Yılmaz Güney Adanalı ne alaka hemşerin’’ dedi. Bende Siverekli olduğunu Siverek’in daha önce Diyarbakır’ın bir ilçesi olduğunu söyledim inanmadı ve güldü. Israrla sormasını söyledim. Bir ara masaya yaklaştı ve eliyle beni işaret ederek Yılmaz Güney’le konuşuyordu. Beni yanlarına çağırdılar. Yılmaz Güney bunu doğruladı ve yıllar önce ailesinin Çukurova’ya çalışmak için gittiğini ve yerleştiğini söyledi. Kürtçe bilip bilmediğimi sordu. Bana Kürtçe “Adın ne ?” diye sordu. Mahmut olduğunu söyleyince işaret edip oturmamı istedi. 2 mahkemesini Ankara’da izlediğimi belirterek, geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Kısa bir sohbetimiz oldu. Daha sonra ülkeyi terk ettiğini basından öğrendim. Çok üzüldüm. Bir kral dost edinmişken, o uzaklara gitmişti ama kralı hep kalbimde yaşattım.

İşte böyle dostlar. Ben bu ülkenin yetiştirdiği üç kralı tanımanın onlarla kısa da olsa sohbet etmenin mutluluğunu yakalayan şanslı biriyim…

NUR İÇİNDE YATSINLAR….