Dün İstanbul Üniversitesi’nin kuruluş yıldönümüydü. Size biraz bu okulun tarihinden bahsetmek ve tarihinden bahsetmişken de üniversitenin bölünmesi meselesine değinmek istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi İstanbul’un 1453 yılında fethedilmesiyle dünya tarihinde yeni bir çağ başladı.

Molla Gürani ve Molla Hüsrev gibi döneminin önde gelen hocalarından ders alarak kendini geliştiren Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u yalnızca devlet merkezi değil, aynı zamanda bilim ve kültür merkezi yapmak istiyordu.

Dini bilimlerin dışında fen bilimlerine de önem veren Fatih Sultan Mehmet’in davetiyle, dünyanın farklı yerlerinden sanat ve bilim adamları İstanbul’a gelmeye başladı.

İstanbul Üniversitesi’nin temelleri aslında Zeyrek ve Ayasofya medreselerinde atıldı ve bu medreselerde 18 yıl boyunca eğitim verildi.

İstanbul’un fethinden sonra çağırılan bilim adamları, Zeyrek ve Ayasofya Medreselerinde görevlendirildi. Bu bilim adamlarının içinde Ali Kuşçu ve Ali Tusi gibi isimler de vardı.

Fetihten sonra zaman ilerledikçe eğitim alanında ihtiyaçlar arttı. Bunun üzerine Fatih, artan ihtiyaçları karşılamak amacıyla bir külliye yapılmasını istedi. 1463’te, bugün Fatih Külliyesi olarak bilinen bilim ve eğitim kurumunu yaptırmaya başladı. Fatih Medreselerinin baş müderrisi Molla Hüsrev’di. Kurulan medreselerin tüzüğü ve ders dağılımı Ali Kuşçu, Molla Hüsrev ve Mahmut Paşa tarafından hazırlanıyordu.

Külliye’nin bünyesinde cami, sekiz medrese, kütüphane, saat ayarlamasının yapıldığı muvakkithane, İstanbul’daki Türk dönemine ait ilk hastane olan darüşşifa, dönemin misafirhanesi olan tabhane, hamam, aşhane bulunmaktadır. Bunun yanında ayrıca binanın altında bir adet kervansaray vardı.

Fatih Medreseleri’nin kuruluşundan yaklaşık bir asır sonra, Kanuni Sultan Süleyman, Süleymaniye Külliyesi’ni kurdu. Külliye, Mimar Sinan tarafından inşa edildi. Süleymaniye Külliyesi’nde yer alan medreselerle birlikte Osmanlı’da eğitim en yüksek seviyesine ulaştı.

Medreseler 18.yy’a kadar Osmanlı’nın başlıca yükseköğretim kurumları olarak faaliyet gösterdi. Ancak Süleymaniye Medreseleri’nin kuruluşundan 2. Meşrutiyet’in ilanına kadar geçen yaklaşık üç yüz elli yıllık zaman diliminde medreseler duraklama, gerileme ve çökme dönemlerine girdi.

18.yy’da Darülfünun adıyla yüksekokullar kurulmaya başlandı. Avrupai tarzdaki yüksekokulların temel özelliği, acil mesleki ihtiyaçların karşılanmasını ön planda tutmasıydı. Bu yüksekokullar, diğer adıyla Darülfünunlar, medreseden modern üniversiteye geçişte çok önemli rol oynamışlardır.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra bu dönemde Darülfünun ile ilgili birçok gelişme oldu. 1924 yılında Darülfünun’a tüzel kişilik hakkı verildi.

Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet’in 10. yılında üniversite reformu yapıldı. Alınan kararla 31 Temmuz 1933’te kapatılan Darülfünun yerine 1 Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi kuruldu. Kasım ayında, ülkenin ilk üniversitesi olarak hizmet vermeye başladı.

Geçtiğimiz aylarda Ak Parti bir yasa hazırladı. Bu yasaya göre 4’ü vakıf olmak üzere 20 yeni üniversite kurulacak. Açılacak bu yeni üniversiteler, var olan üniversitelerin bölünmesiyle oluşturulacak. Bölünecek üniversitelerden biri de İstanbul Üniversitesi.

Üniversite, Çapa Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa olarak ikiye bölünecek.

Üniversitenin kampüsünde günlerce öğrenciler tarafından karara tepki göstermek amacıyla protestolar düzenlendi, konuşmalar yapıldı, şarkılar söylendi. Ancak değişen bir şey olmadı.

564 yıllık tarihi, bir çırpıda silip attılar. Yıllarca dünyaca ünlü bilim insanlarının, yazarların, siyasetçilerin, tarihçilerin, doktorların ve gazetecilerin yetiştirildiği bu eğitim yuvasını böldüler.

Ben de İstanbul Üniversitesi’nin bir öğrencisi olarak bölünme kararına tepki gösterdim. Çünkü insanlar o okulu kazanmak için senelerini harcıyor. Okul sıralarında dirseklerini çürütüyorlar. Tüm bu emeklerinin karşılığında bu üniversiteyi kazanıyorlar. Okulun meşhur kapısının önünde fotoğraf çektirmek için can atıyorlar. Ve siz bu çocuklara diyorsunuz ki sen bu tarihi okulu kazanmak için boşuna çalıştın, çabaladın. Biz senin okulunu bölüyoruz ve sen hayalini kurduğun bu kampüste eğitim alamayacaksın.

Bu çocukların hayal kırıklığını hayal edebiliyor musunuz? Umarım en kısa sürede bu yanlış karardan geri adım atılır.