Tanzimat döneminin ilk padişahı Abdülmecit, 1 Temmuz 1839 günü babası II. Mahmud’un akciğer vereminden vefat etmesi üzerine, on altı yaşındayken Osmanlı tahtına çıkmıştı. Son derece açık fikirli, ilerici ve batılılaşma yanlısı olan ve bu hususta bazı çevrelerce tenkit edilip adı “Gâvur” padişaha çıkan İkinci Mahmut, oğlu Abdülmecit’i de bir Avrupalı prens gibi yetiştirmeye özen göstermişti. Onu, Doğu dünyasının hurafelerinden, her türlü taassuptan ve tutucu fikirlerden uzak bulundurmaya gayret etmiş Avrupa’daki siyasi ve fikrî akımları yakından izletmiş, Fransızca ve Batı müziği öğrenmesini sağlamıştı. Osmanlı Devletini ve toplumunu Batı uygarlığına yönelten, devleti kalkındırıp, kültürel ve siyasi yönden onun yaşamasını sağlayacağına inanılan Tanzimat (İnkılâbı) Hareketi aslında ikinci Mahmut zamanında hazırlanmış, onun zamansız ölümü üzerine ilanı, oğlu Abdülmecid’e nasip olmuştur. Bu ilanda Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa’nın da teşvik ve katkıları büyüktür. Kadın ve kızlara düşkün olan Abdülmecit’in Harem dairesi, “Cariye” diye anılan her renk ve iklimden seçme, körpe ve güzel genç kızlarıyla doluydu. Abdülmecit, cariyelere çok yüz verdiği için onları şımartmıştı. Günlük işleri sona erip Hareme dönünce adeta hücuma uğrardı. Kızların kimi kucağına oturmaya, kimi omzuna çıkmaya kalkışır, türlü işveleriyle onu eğlendirirlerdi. Abdülmecit, kadın efendileri ve gözdeleri arasında boş kalan vakitlerini değerlendiriyor, dünya ve devlet gailesini biraz olsun unutmaya çalışıyordu. Erkek ve kız olarak otuz altı çocuğu olmuştu. Ancak bunlardan sekiz oğlu ve yedi kızı erişkin çağa ulaşabilmiştir. Diğerleri küçük yaşta ölmüşlerdir. Erişkin çağa ulaşabilmiş çocukları şunlardı: Beşinci Murat, İkinci Abdülhamit, Beşinci Mehmet Reşat, Altıncı Mehmet Vahidettin, Kemalettin, Burhanettin, Süleyman ve Nurettin. İstanbul halkı kışın helva sohbetleri yanında kahvelere ve orta oyunu seyretmeye, yazın da kır ve korulara giderek zamanlarını değerlendirmeye çalışırlardı. Sirki ilk defa II. Mahmut zamanında görmüşlerdi. Batı ülkelerinden İstanbul’a gelen ve aylarca kalan sirkler İstanbul  halkı için çok yeni ve görülmemiş bir şey olduğundan fazla rağbet görürlerdi. Bu rağbet üzerine İkinci Mahmut, Fransa’da çok şöhret kazanmış olduğunu duyduğu Louis Seullier’in sirkini davet etmişti. Bu sirk, Haydarpaşa çayırında düzenlediği cambazlık hokkabazlık, sihirbazlık (illüzyon) gösterileriyle parmakları ağızda bırakmıştı. O sırada on dört yaşında olan Veliaht Abdülmecit de bu  gösterileri izlemiş ve çok beğenmişti. Sultan İkinci Mahmut, başta Louis Seullier olmak üzere kadrosunda kim varsa, maaş bağlayarak halka gösteriler yapmaya devam etmelerini sağladı. Abdülmecit, padişah olduktan sonra bu topluluk Beyoğlu’nda, 40 kişilik orkestrasıyla gösterilerine devam etti.  Abdülmecit oğulları Reşat, Nurettin ve Kemalettin’in günlerce sürecek olan sünnet düğünleri için büyük bir hazırlık yaptırmış, düzenlenen şenlik ve eğlencelere, Seullier sirkini de davet etmişti. Yeni gösterileri halkı ile birlikte izleyen Abdülmecit Louis Seullier’in üvey kızı olup o sırada on yedi yaşlarında bulunan Madelaine’nin, at sırtında büyük bir ustalıkla yaptığı danslar yanında kendisini de çok beğenmişti. Madelaine beyaz tenli, siyah kıvırcık saçlı, güçlü, kuvvetli pek güzel bir kızdı. Sürekli idmanlarla sertleşmiş olan vücudu çok mütenasipti. Bacakları uzun, beli ince, omuzları geniş, saçları parlak ve gürdü.  Siyah gözlerinin bakışları biraz sert, ağzı büyükçe, dudakları dolgundu ve Abdülmecit için tamamen değişik bir tipti. Madelaine, önce değişik güzelliğiyle Abdülmecit’in dikkattini çekti. Yaptığı dans numaraları ise, vücudunun bütün güzelliğini cömertçe sergiliyordu. Abdülmecit, onu üst üste birkaç kere seyrettikten sonra adeta tutuldu. Sarayın nazlı ve narin güzellerinin yanında, Madelaine onun için çok yeni ve çok çekici bir tipti. Sünnet düğünü sona erince, Abdülmecit, Louis Seullier’i dördüncü rütbeden Mecidî  nişanıyla ödüllendirdi ve hediyelere boğdu. Ancak, Madelaine bir türlü aklından çıkmıyor, onu daha çok yakından tanımak için kıvranıyor, bir an önce onunla konuşmak ve hatta baş başa kalmak istiyordu. Annesi Bezmiâlem Valide Sultan ve yakınları, Abdülmecit’in hiçbir şeye üzülmesini istemezler, üzerine titrerlerdi. Bunun da çaresini buldular. Madelaine hünerleri çok beğenildiği için bizzat padişah tarafından “taltif” edilmek üzere saraya davet olundu. Aslında bu gibi hususlarda çok serbest yetişmiş olan ve aşk ilişkilerini bir oyun gibi gören Madelaine, bu daveti tereddütsüz kabul ederek saraya geldi. Orada genç Sultana yanaşıp geç saatlere kadar alıkonuldu. Saraydan ayrılırken aldığı ihsan ve hediyeler ise bir servete bedeldi.