Türkiye, tarımda kendi kendine yetebilen sayılı ülkeler arasındayken şimdi temel gıda maddelerini bile üretemez duruma geldi.

Mesela mutfaklarımızın olmazsa olmazı domates salçası, tarımın geldiği noktadan nasibini alanların en başında geliyor. Temmuz ayında 20 liraya aldığımız domates salçasını şimdi 60 liraya alabiliyoruz.

Çerez desen büyük lüks oldu. Dünyanın en kaliteli ve lezzetli bademlerini üreten cennet vatanımızda, üretim desteklenmediği için tüketim miktarı karşılanamıyor. Biz de hemen ne yapıyoruz, üretimi artırmak yerine şak diye ithal ediyoruz. Sonuç? 9 lira olan badem 11 lira oluyor.

Ülkede tarım bitti.

Patatese, kuru soğana, domatese neredeyse her sebze meyveye zam geldi.

Halihazırda kağıt üreten fabrikalarımız varken, onları kapatıp, kağıdı ithal etmeye başladık. 1 top A4 kağıdını 2016 senesinde 3 liraya alıyorken, şimdi 21 liraya alıyoruz. Matbaaya sürekli zam geliyor. Gazeteler ve dergiler zar zor ayakta duruyor.

Artık vatandaşa tuvalette bile rahat yok mesela. Çünkü tuvalet kağıtlarına da zam geldi. 60 liraları gören tuvalet kağıdı fiyatlarından sonra insanlar evlerine stok yapmaya başladı. Marketlerde tuvalet kağıtlarının olduğu reyonlar bomboş kaldı.

Yine aynı şekilde, Türkiye hayvancılıkta çok iyi bir konumdayken, yapılan hatalar neticesinde hayvanı da ithal etmeye başladık.  Et fiyatları aldı başını gitti. Mesela İngiltere’deki bir asgari ücretli tüm maaşıyla 300 kg et yiyebiliyorken, bizim asgari ücretli vatandaşımız ancak 32 kg et yiyebiliyor.

Diyelim ki bir çocuğunuz var ve kırtasiye alışverişi yapacaksınız, vay halinize!

Çünkü kırtasiye masrafları neredeyse 2 kat arttı. Geçen sene bir öğrencinin ortalama kırtasiye masrafı 287 lirayken bu sene 436 lirayı buldu.

Hepimiz, bu gidişat nereye kadar böyle gider ya da düzelir mi diye kara kara düşünüyoruz.

Nereye kadar böyle gider bilinmez ancak çok zor da olsa düzelme ihtimali var.

Bu düzelme nasıl sağlanır? Çözüm çok net. Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan gitmek.

Ulu Önder, gideceğimiz yolu bize üç şekilde özetlemiş aslında.

. “Dünya’da her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve Fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir ” diyerek eğitime vermemiz gereken önemi,

. “Çağdaşlaşırken, milletin, devletin kimliğini, öz benliğini kaybetmemesi önemle dikkat edilecek bir noktadır. Günümüz dünyasında sıcak savaşların sayısı azalırken, asıl savaş alanı ekonomik ve kültürel alanlarda olmaktadır” diyerek ekonomik ve kültürel kalkınmamıza önem vermemizi ancak bunu yaparken kendi kültürümüzden uzaklaşmamamız gerektiğini,

.  “Efendiler, uygarlık yolunda başarılı olmak yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve teknik alanda başarılı olmak için tek ilerleme ve yükselme yolu budur. Yaşam ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişmesi, ilerlemesi ve yenileşmesi zorunludur. Uygarlığın buluşları, teknik harikaları, dünyayı değişmeden değişmeye uğrattığı bir dönemde yüzyıllık köhne düşüncelerle, mazi severlikle varlığı koruyup, sürdürmek olasılığı yoktur” diyerek zamanın gerisinde kalmamamız gerektiğini ve daima ileriye bakmamızı, çıkış noktamızın geçmiş değil gelecek olduğunu vurgulamıştır. Bize düşen görev ise, yıllarca her sabah okul sıralarında içtiğimiz andı yerine getirmekten başka bir şey değildir.

“Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim”