Mustafa Kemal Atatürk, gözleri gibi, derin bir denizdir.

Hayatının anlatıldığı her kitapta yeniden hayrete düşer, yeniden ona hayran kalırız.

Bunun sebebi de aslında büyük bir sır değil.

Ömrünün yarısı savaşlarda, diğer yarısı da ülke kurma stresiyle geçmiş birisinin, askerlikten tarihe, dilden uygarlığa, sosyolojiden psikolojiye, felsefeden ekonomiye kadar farklı konularda 4 binden fazla kitap okumuş olması.

İlkokuldan, üniversiteye kadar bize hep Atatürk’ün nerede doğduğu, hangi okullarda okuduğu, hangi cephelerde savaştığı ve Kurtuluş Savaşı’nı hangi şehirde başlattığı öğretildi.

Ancak Mustafa Kemal, sadece bunlardan ibaret değildir.

Mustafa Kemal,

Milliyetçiliktir, Devletçiliktir, Laikliktir, Cumhuriyetçiliktir, Halkçılıktır, İnkılapçılıktır.

Ve tüm bunların ışığında yürüdüğü için de çok iyi bir devlet adamıdır.

Atatürk,

Ülke içinde huzur isteniyorsa, dışında barışın sağlanması gerektiğini çok iyi biliyordu. O yüzden dış politikaya büyük önem verdi. Bu yüzden de, “Komşuları ile ve bütün devletlerle iyi geçinmek Türkiye siyasetinin esasıdır”, “Dış siyaset, iç teşkilat ve iç siyasete dayandırılmak zorunluluğundadır, yani iç teşkilatın dayanamayacağı genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayali dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler” dedi.

Ekonomisi güçlü olmayan bir ulusun özgür olamayacağını, toplumsal ve siyasal yıkımlardan kurtulamayacağından emindi. Ekonomimizi tam bağımsız hale getirmek için canla başla uğraştı. Bunu bize kavratmak için de, “Tam bağımsızlık, ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayat ışıklarında bağımsızlık felç olur”, “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner” dedi.

Din meselesinin hiçbir zaman politikaya alet edilmemesi gerektiğinin bilincindeydi. Laikliğin dinsizlik olmadığını halka anlatabilmek için çok çabaladı. Tüm toplum bunu benimsesin diye, “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir”, “Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler. İğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz” dedi.

Cumhuriyetin ülkemiz için en iyi yönetim sistemi olduğundan emindi. Bu sistemin, ülkemizi daha modern hale getireceğini öngörmüştü. Sistemin temelleri sağlam olsun diye, “Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, cumhuriyet idaresidir”, “Cumhuriyet, demokratik idarenin tam ve mükemmel bir ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran bir yoldur” dedi.

Türk tarihini çok iyi bildiği ve güçlü bir Türk milliyetçisi olduğu için de özgürlüğümüze düşkün olduğumuzu, tarihimizi tanıdıkça daha büyük işler yapmak için uğraşacağımızı biliyordu. Milli duygularımız kabarsın diye, “Türk halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali bir lazımı hayatiye telakki etmiş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır”, “Ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız Türk Milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı” dedi.

Tüm bunlardan sonra, gençlere, onun deyimiyle cumhuriyetimizi yaşatacak olan bizlere, öğütlerde bulundu.  Ülke yönetecek kişilerin halka hesap verebilecek, keyfi hareketlerden kaçınan kişiler olmasını istiyordu. Yaptıklarından emin olan ve hizmet yolunda kendisine inanan kişilere ihtiyacımız olduğunun farkındaydı. Bu yüzden de geleceğin yöneticilerine şöyle seslendi, “Bir hükümet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, “Hükümetten gaye nedir?” bunu düşünmek lazımdır. Hükümetin iki hedefi vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır”

Peki, biz ne yaptık?

Atatürk’ün açtığı yoldan, gösterdiği hedeften durmadan şaştık.

Yöneticisinden, halkına kadar Kemal Paşa’nın neredeyse 100 sene önceden öngördüğü şeyleri, içinde yaşarken göremedik. Eğitime gereken önemi vermedik, dış ülkelerle ilişkilerimizi iyi tutamadık, yanlış ekonomi politikaları seyrettik ve en önemlisi kendi kültürümüzden uzaklaştık.

Sonuç, Dolar 6,  Euro 7 lira oldu.

Özür dileriz Paşam.