Kasabanın efendisinden aldığı altınlar ile yanında ki arkadaşlarına bir şeyler almak için yola çıktı. Yol o kadar uzak değildi ama yakında sayılmazdı. Pazardan yiyecek veya içecek alınmıyordu çünkü bunlara sahiplerdi hepsi. El yapımı bir kaç alet edevatta almaları uygun değildi zira bunlara da sahiplerdi. Parayı neye harcayacaklarını düşünürlerken, Hua bir elbise almaya karar verdi. Dükkan sahibi kısa boylu yaşlı birisiydi. Ama iyi bir usta olduğu belliydi kıyafetler çok güzel sıkı sıkı dikilmiş ve iyi kumaşlar kullanılmıştı. Belli ki satışlarıda iyiydi. Çünkü böyle iyi kıyafetleri dikebilmek ustalık gerektirdiği kadar masraflıydı. Hua terziyi selamladıktan sonra kıyafetlere baktı, fakat hiç birisi Onin’in ona diktiğinden güzel değildi. Bu sefer Onin özür dileyerek amacının ona hırsız demek olmadığını sadece merak ettiğini söyledi. Ama niyeti gerçekten de hırsız demekti zira böyle bir kıyafeti hediye olarak alabilecek birisi değil gibiydi. Terzi sözlere kanıp yumuşadı ve konuştu. Terzi Bu kıyafet dedemin babası tarafından alınmış. Kötücül, katil ve bir o kadar karanlık suretli perilerin elinden almış. Dedem bana onların, ormanın karanlık köşelerinde yalnız gezen oduncuları ve avcıları öldürüp parçaladıklarını söylerdi. Tabi bunlara inanabilirsen deyip güldü. Onin anlatmak istediklerinin ormanın koruyucuları olduğunu anladı. Onlar, anlattığı gibi kötücül ve katil değillerdi. Evet, insanları pek sevmezlerdi ama onları avlayıp parçaladıkları da komik bir efsaneydi. Hatta hiç iletişim kurmamayı yeğlerlerdi. Onların büyük kanatları vardı ve ağaçlarda yaşarlardı. Tenleriyse aynı bu kıyafetteki gibi soluk soluk parlardı. Onin’in anladığına göre, terzi bu tarz şeylerden korkuyordu ve elbiseyi daha fazla elinde tutmak istemiyordu, tabi bir yandan da kazanç sağlamak istiyordu. Onin daha önce hiç görmediği yaratıklarmış gibi davranıp konuştu. Onin: Pekala daha fazla soru sormayacağım sadece elbiseyi alıyoruz dedi. Ve ona 2 altın ödedi. Yaklaşık bir vakit daha etrafta dolanıp canının istediklerini aldılar ve at arabasına binip yola koyuldular. Ormanın eski ve büyük yaratıklarının yerini daha küçük ve zarif hayvanlar almıştı. Ama yinede hatrı sayılır tehlikedeydi, savunmasız birine karşı. Eskiden burada, boynuzları iki metreyi aşan, derisi demir kadar sağlam yaratıklar vardı. Yeleleri siyah, omuzlarından boyunlarına kadar uzanırdı. Vücutlarıysa 20 insandan daha ağırdı. Bu hayvanların baba, anne ve çocuktan oluşan aile yapıları vardı. Sürü halinde gezmezlerdi. Zira sürüye ihtiyaçları da yoktu bu kadar güçlü yaratıkları avlayabilense çok azdı. İlk olan insanlar, bu hayvanı avlayabilen kişilere saygı duyarlardı. Ama eve varamadan Onin birden bire atları durdurdu. Şaşkın ve korkmuş gözlerle boşluğa baktı. 10 sene önce davet ettiği çocuk, odun parçasını ateşe atmıştı ki bu ateş odunu yakmak için değil o çocuğu yakmak içindi. Çocuğu büyükcülükle suçlamışlardı. Ve o geçen 10 sene boyunca ailesi bile ona şüphe ile bakıp kendilerinden uzak tutmuşlardı. En sonunda ise yaşadığı köy onu yakma kararına varmışlardı. Çaresiz bir şekilde yaka paça genç adamı yığılmış odunların içinde ki uzun dikine kütüğe bağladılar. Onin hiç bir şey demeden atlardan birini çözdü ve Huaya burada beklemelerini söyledi. Ata bindi ve büyük bir hızla yardımına yetişme umuduyla harekete geçti. O kadar hızlı gidiyordu ki arkasından kasırga esiyor gibiydi. Köye vardı ortada bir ateş yakılmış ve içinde de o genç vardı. 50 den fazla insan toplanmıştı ateşin başında. Atı hiddetle ateşin içine sürdü ve kütüğü vurup ateşten çıkardı. Baltasıyla ipleri kesti ve genci önüne oturttu. Kendi dilinde bir kaç öfkeli cümle sarfetti ki onu duyan herkes yerlere kapaklandı ve korku içinde bağrıştılar. Kararmış olan gökyüzü alev gibi parladı, ateş harlandı ve gürledi. Hepsini öldürebilirdi daha önceden de yapmıştı bir kaç saniye düşündü. Sonra atını bir hışımla çevirip, Hua ve diğer seçtiklerinin yanına doğru sürdü. At arabasına varmışlardı. Gencin ayakları dizlerine kadar yanmıştı. Yıllar boyunca çektiği eziyet gözlerinden okunuyordu. Onin ona bakınca bu hüzünü hissetti ve gözleri yaşlandı.
Onu arabanın arkasına koyup evin yolunu tuttular. (alıntı)