Kısa adı UKM olan Ulaştırma Koordinasyon Merkezi ne iş yapar sorusunu birçok vatandaş bilir. Bu merkezin yönetimi Büyükşehir Belediyesi koordinasyonuyla çalışır. Kentin ulaşım sorununu sağlar, kontrol eder, uygulamaları denetler.

Gelin görün ki Antalya’da böyle bir kurum sanki yok gibi. Sanırsın UKM buhar olup uçmuş. Özellikle denetleme kısmının durumu içler acısı mı desek, öyle bir görevleri bulunduğunu unutmuşlar mı desek, aslında ne yaptıkları belli olmayan bir muamma.

İsterseniz gelin sağlığımızı tehdit eden ve bize yaşamı adeta zindan eden corona virüsü ile söze başlayalım. Bu virüsün özellikle kapalı ve havalandırması olmayan yerlerde daha hızlı yayıldığını artık 5 yaşındaki çocuklar bile öğrendi. Daha doğrusu öğrenmek zorunda kaldık.

Peki UKM bünyesindeki toplu taşımalarda bu önlem alınmakta mı?

Kocaman hayır…

Şehir merkezi hatlarda çalışan tüm otobüsler adeta insan seli taşıyor. Özellikle okulların açılmasıyla toplu taşıma balık istifi gibi. Bırakın mesafeyi, sırt sırta omuz omuza nefes nefese karışarak otobüsler yol alıyor. Kaç maske takarsan tak, durum bu olunca sağır sultan da artık bilim adamlarının söylediklerini dudak okuyarak da ezberlemiş ki hiçbir yararı yok. Ne yazık ki kent yöneticileri ise sanki bir umursamazlık içinde.

Sanki ölen ölür, kalan sağlar bizimdir düşüncesi içindeler….

Bu yaz boyu hep otobüslerle halkımızla iç içe gidip geldim. İnanın bana bu sabırlı halk kadar dünyada başka bir halk bulamazsınız. Öyle hoşgörülü, öyle vurdumduymaz, öyle çaresiz ki anlatamam.

Pazarları ofise gider gazetede yaşanan ve yaşanması muhtemel güncel konuları gazetemizin patronu Cem Çon ile istişare ederiz. Tartışır konuşuruz. Ne yazık ki ofise gidinceye kadar otobüste yaşadıklarım can sıkıcı ve içler acısı.

Otobüs tıklım tıklım. Vatandaş bağırıyor, ‘’Kaptan havasızlıktan öleceğiz şu klimayı aç’’ diye. Kaptandan yanıt gecikmiyor klima açık diye. Oturan yaşlı teyze ‘’Yalan söylüyor ben her gün 13A’ya binerim. Kepez bölgesinde çalışan bir otobüsün klimasının hiç çalıştığını görmedim.’’ 35-40 yaşlarındaki bey ise ayakta “Bunları denetleyen kurum ne iş yapar. Başkan Muhittin bey bu rezaleti görmez duymaz mı?” diye sesleniyor.

Yine arkadan bir ses, ‘’Yok kardeşim duymaz kör ve sağır. Elim kırılsaydı keşke. Oy verdik’’ daha birçok mırıltı homurdanma ve hakaretler. Kaptan ise kulağını kapatmış yol alıyor. Yanına kadar adeta yılan gibi süzüle süzüle vardım. Kaptan gerçekten neden klimayı açmıyorsunuz dediğimde “Abi kaç kez söyledik. İnan artık alıştım. En çok da beni etkiliyor. Bak kardeşim şu terli perişan halime” diyor.

Şaşkın şaşkın durağımda indim.

Ya diğer hatlar…

FT10 otobüsüne binen oldu mu? Bilmiyorum ama burada durum daha vahim. Çok kalabalık bir kapasite ile bütün gün çalışıyor. Klima hiç çalışmadı yaz sıcağında otobüsün içi tam bir sauna gibi. Kaptan bu sıcaklardan etkileniyor olacak ki, yolda kendi kendine konuşur, argo hakaretlerin yoldaki gerek araçlara, gerek yayalara biri bin para. Sürekli bu hatta yolculuk yapanlar sanki alışmış gibi sessiz. Kaderine razı gelmiş boynu bükük koyun gibi. Ama ilk binenler başkanın kulaklarını sık sık çınlatıyor.

Aslında Başkan olmak da çok zormuş. Tek sorumlu sanki o…

Bu durumlar öyleyken, duraklar ne alemde.

Tam bir rezalet içinde. Birçok duraklarda hat numarası olmadığı için özellikle öğrenciler şaşkın ve zor durumda. Otobüsün ne zaman bu hata ulaşmasını ancak telefonla çözebiliyorlar. Birçok hatta durum böyle. Yalı Caddesi hat 15’de durum tamamen böyle..

Hat numarası olanlar ise tam bir rezalet içinde. Hangi akıldan yoksun akıl etmişse otobüs duraklarında kartona yazılmış, asılmış çizereler var. Bu çizelgeler yırtık, param parça. Koca durağa bunu kalıcı bir hale getirmek gelmemiş. Varsa yoksa reklam afişleri boy boy.

Bu yaşadığım hatlar sadece birkaç örnek. Yaptığım araştırmada Antalya’da durum tamamen bu…

Yazıktır, günahtır, eziyettir, sizlerin maaşını ödeyen, sizleri seçen bu halka bu eziyet insanlık dışıdır. Çağ dışıdır…

Kış geliyor, farklı sorunlar yaşanacak. Kulak verilse keşke….

Benden söylemesi…

Haydi hayırlısı….