Köşe yazmaya sinema, belgesel ve klip çekimleri nedeniyle bir süre ara vermiştim. Dostlarımızın tekrar yazmam konusundaki ısrarı üzerine tekrar sizlerin huzurundayım.  Gazetecilik hayatım boyuncu doğaya, tarihe, kültüre karşı olan yağmaya karşı çıktım. Antalya’nın yağmalanmasına karşı da savaştım. Bu savaşta kaybettiğimiz de oldu kazandığımızda. Dokuma Alanı, Vakıf Zeytinliği, Konyaaltı Sahili gibi yerler ise düşmemesi gereken kalelerdi. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır” sözlerinde olduğu gibi hareket ettik.   “Dokuma ‘ya dokundurmayız”  dedik.

Dokuma ’ya dokundurtmadık.  Yıllar sonra Kepez’in başına Ak Parti’nin gülen yüzü olarak bilinen Hakan Tütüncü belediye başkanı oldu.  Bu alan ile ilgili olarak park çalışmalarında bulunda. Binalarında yıkılmayacağını ve yaşam merkezleri olacağını söyledi. Bizleri Dokuma ‘ya davet etti. Dokuma Fabrikası alanı girişinin hemen karşısındaki binada bizleri kabul etti. “Bir zamanlar Antalya” müzesine girdik. Antalya’da başlayan ilk göç dalgalarından dağlarında yetişen çiçeklerin kokusuna kadar Bıçakçı, kaşıkçı, kunduracı, semerci, yorgancı gibi sağlı sollu küçük esnaftan oluşan çarşıyı gezdik. Çarşının Madame Tussauds Balmumu Müzesi’nden farkı yoktu. Ancak bunlar balmumundan değil uzun ömürlü olması için silikondan yapmışlar. Tarihi belgeler, fotoğraflar, eşyalar ne ararsan vardı.

Bu arada Antalya’nın tarihi ilk sinemasıyla başlayan yolculuğumuz da, müze içerinde müzeye dahil olduk. Antalya’da çekilen bütün filmleri de burada gördük. Sinemayla gereken tüm bilgiler ve belgeler burada toplanmış. Bir zamanlar Antalya Müzesi’nden çıktığımızda her binanın  ayrı bir  müze haline getirilmiş olduğunu gördük. Oyuncak müzesinden araba müzesine kadar her şey vardı. Başkan Hakan Tütüncü, yıllarca bunun için uğraştığını anlattı. Gözlerinin içi gülüyordu.

Başkan Hakan Tütüncü’yü ne kadar alkışlasak yeridir. Dokumayı korudu ve içindeki binalara da hayat verdiği için bir kez daha kutluyorum.