Padişah Sultan Mahmud zamanında, İstanbul’da bir adam yaşarmış… Ama bu adam öyle bencil, öyle kıskanç, öyle kendisini düşünen bir kişiymiş ki, bu konuda meşhur olmuş. Bencil Bekir Efendi deyince tanımayan yokmuş adamı. Yani anlayacağınız, tam bir bencillik hastası… Artık, bir bencillik örneği anlatılacaksa, Bekir Efendi hemen hatırlanır ve “Bencil Bekir Efendi gibi” denir olmuş… Bencil Bekir Efendinin ünü gitgide Padişah’a kadar varmış. Padişah da merak etmiş adı bencile çıkan adamı görmek istemiş. Bekir Efendi’ye, Padişahın geleceği haber verilmiş. Sevinmiş tabii ve hemen elinden geldiğince hazırlıklar yapmış. Padişah gelmiş… Hem Bekir Efendinin terbiyesini hem de hazırlıklarını beğenmiş. Güzel sohbetler olmuş ve kalkıp gideceği zaman yaklaşmış. Ama hep düşünüyormuş, niçin bencil adını takmışlar bu adama… Halbuki ne kadar da iyi biri, diye… Padişah onu denemek istemiş ve âdet olduğu üzere demiş ki: “-Bekir Efendi, sağ olasın, seni sevdim. Şimdi dile benden ne dilersen… Köşk mü, para mı, at mı, araba mı?.. Ne istersen yapacağım. Lâkin bir şartım var. İstediğin şeyi sana mutlaka vereceğim, ancak, bu yan tarafta oturan komşuna senin istediğinin iki katını vereceğim…” Bekir efendi, buruk bir sevinç içinde düşünmüş, taşınmış, kaşınmış ve bir türlü depreşen bencilliğinden kurtulamamış. Komşusunun daha büyük bir zarara uğraması için kendisi bir felaketi göze alarak demiş ki: “-Padişahım, benim bir gözümü çıkarttır!…” Böylece komşusunun iki gözünün çıkartılması için, tek gözünü feda etmeye razı olmuş.