Coşkun Sabah’ın meşhur şarkısıdır, “Birde benden dinleyin aşk denilen duyguyu” diye. Şimdiye kadar kadın, kadın hakları, kadına saldırı, kadına cinsel taciz vs. konularla ilgili milyon tane yazı yazılmıştır. Bir de erkek gözüyle ben kadını anlatayım. Erkek için cinselliğini fark etmesi, “Göster bakalım pipini” ile başlar. Özellikle de babalar mutlu olur bu durumdan. Tabi kimse hadi kızım göster bakalım demez. Aslında bu sözler, erkek çocuğunun kendini ilk özel hissettiği anlardır. Sonra anneler devreye girer. Kızım şunu giyme, buna bakma, bak baban keser doğrar diye. Sonra hastalanırsın annen, erkek doktor baksın der.  Mesela tıpta pek kadına güvenilmez. Bu yüzden cerrah kadın sayısı çok azdır. Sonra okul zamanı gelir anne ısrarla erkek öğretmen ister. Kadınları daha sinirli bulurlar. Sonra buluğ çağına girerken yine annenin iki korkusu vardır. Ya kızı biri ile görüşürse, ya da oğlu kimseyle görüşmezse diye.  Baba oğluna sokağa çıkması için izin verirken, “Erkek adamsın yanında para bulunsun” deyip cebine para sıkıştırırken, “Kızına ne dışarısı o…… mu olacaksın” der. Ayrıca yaşı birkaç küçük bile olsa ablası erkek kardeşe emanettir. Kızcağız nişanlansa bile yine erkek çocuk nöbetçi olarak gider ablasının namusunu korumak için. Sonra baba ölür, artık sadece ablasının, kız kardeşinin değil annesinin namusu da emanettir erkek çocuğuna. Yaşı ne olursa olsun. Gelir her ikisinin de evlilik çağı… Anne ağdalı bir ağızla kendine gelin ararken, kız evde kısmetini beklemektedir. Hatta, anne oğluna gelin bulmakla kalmaz, bir de oğlunun adına hamamda gelinin her tarafını kontrol de eder. Erkek ile kız nişanlanır ve ayrılır. Bu durum erkeğin elinin kiri, kızın ise namusunun iflasıdır. Sonra birde iş durumları var. Kadınların yapabildiği işler zaten fiziksel özelliklerinden dolayı sınırlıdır. Eğer şartlar eşitse, tercih tabi ki erkekten yanadır. Onlar zor hastalanır, doğum izinleri yoktur. Erkek evin para getireni, kadın ise hizmetçisidir. Kadın bulaşıkçıdır, kadın çamaşırcıdır, kadın yemekçidir. Daha makbulü ise akşam meyveyi kabuğu ile değil, soyarak getirenidir.  Kadının çalışıyor olması, hafifletici bir neden bile değildir. Bunlar yine kadının işidir. Ama bu kadının erkek çocuğu da bunu görerek büyür. Sonra kadın bir de gelindir. Kaynanasından türlü eziyetler gören kadın, kaynana olunca aynı eziyetleri gelinine yapmaktan hiç kaçınmaz. Aynı kadın, damadını ise yere göğe sığdıramaz.

NASIL BEKLENİR ?

Peki bu kadar toplumsal yargıyı, üstünlüğü, özelliği yaşayan bir erkekten kadına şiddet uygulamayan, kadın erkek eşitliğine inanan, kadına saygılı, ayrımcılık yapmayan bir erkek beklemek hayalcilik olmaz mı? Bu erkekleri de bu hale getiren, onlara bu karakteri veren, kadına karşı bakış açısını oluşturan anne, yani bir kadın değil midir? O zaman hikayeye şöyle bakmak daha doğru olmaz mı, önce anneler oğullarını kendi hayallerindeki eş adayı gibi yetiştirmesi gerekmez mi? Örneğin kaç kaynana oğluna gelinine kibar davranmadığı için kızar, dövdüğü için kınar? Niye bir kadın için gelinle damat bile eşit değildir. Peki, bu kadar eşitsizliğin içinden bir eşitlik beklemek mümkün müdür? Kaldı ki, Dünya Kadınlar Günü adı altında bir ayrımcılık yaparak bugünü kutlamak büyük bir hata değil midir? Neyse Türkiye’de ne soru biter, ne de yanıtı. TÜM KADINLARIMIZN KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN. Her günün hem kadın, hem de erkek günü olması temennisiyle…

ESEN KALIN…