Demokrasinin gereği olarak çok partili hayata geçişin öncülüğünü yapan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Halk Fırkası’nı kurmuş, onun açtığı yolda Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Türkiye tam çok partili hayata geçmemiş olsa da temeli o zamanlarda atılmıştır. Sonuç olarak Türkiye’de 1946-1950 döneminde çok partili hayata geçilmesi kimilerince demokratik bir devrim olarak nitelendirilen çok önemli bir olaydır. O güne kadar padişahlık, kısıtlı meşrutiyet (İttihatçı baskısı nedeniyle II. Meşrutiyet dönemi tam olarak çok partili rejim kabul edilmemiştir) ve tek parti diktası şeklindeki otoriter yönetimlere alışkın Türkiye halkı için çok partili demokrasi aslında bir ilktir. Bu anlamda Türk halkında demokratik bilincin oluşması ve demokratik teamüllerin yerleşmesi açısından 1946-1960 dönemi çok faydalı ve işlevsel olmuştur. Çok partili hayata geçiş bazıları için yanlış olsa da, bence demokrasi adına son derece yararlı olmuştur.

Şu anda mecliste temsilcisi bulunan 9 siyasi parti var. TBMM’nin son sandalye dağılımına göre AK Parti’nin 290, CHP’nin 144, HDP’nin 65, MHP’nin 50, İYİ Parti’nin 40, Türkiye İşçi Partisi’nin 2, Saadet Partisi’nin 2, Büyük Birlik Partisi ile Demokrat Parti’nin ise birer milletvekili var. Mecliste 1 de bağımsız milletvekili bulunuyor. Toplamda 594 vekil, halkı temsilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yer alıyor. Ben milletvekillerinin bizi yeterince temsil ettiğine inanmıyorum. Çünkü bir milletvekilinin maaşı bugün 20 bin 646 lira iken, son 1 yılda 71 makam sahibi milletvekilinin yol gideri 1 milyon 363 bin 791 lira ise bu kişiler ekonomik sıkıntı çeken, ezilen bizlerin temsilcisi olamaz.

İşte bu ekonomik şartları ile  halktan hayli kopuk görünen vekillerimizin, bizi nasıl temsil etmesini beklemek de hayalcilik olmaz mı? Bütün milletvekilleri için bunları yazmak haksızlık olsa da, ben gazeteci olmama rağmen Antalya Milletvekillerinin tamamının ismini bile bilmiyorum. Türkiye’de açılık sınırı 5 bin 584 lira, asgari ücret 1603 lirayken, milletvekillilerimizin bu kadar maaş almalarını kabul edemiyorum.

Seçimden sonra sadece 2 Milletvekili dikkatimi çekmeyi başardı. CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak ve İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, şu anda etkin bir şekilde çalışıyor. En azından halkla iç içeler. Sadece seçim yaklaştığında değil, seçimlere uzunca bir süre olmasına rağmen şimdiden çalışıyorlar. Tabi herkesin kendi tercihi. Ancak ben milletvekillerimizden yüzde 10 indirim kampanyasına katılarak, kendi maaşlarını da aynı oranda düşürmelerini beklerdim. Fakat şunu anladım ki, birkaçı hariç ‘Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın’ mantığındalar. O milletvekillerine her zaman halkının yanında olan ve her zaman ‘Özgürlük’ diye bağıran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü hatırlatmak isterim. M.K. Atatürk, “Say­gı­de­ğer efen­di­ler, pekiyi bi­lir­si­niz ki, sul­tan­lar­la, ha­li­fe­ler­le idare edil­miş ve edil­mek­te olan mem­le­ket­ler­de, vatan için en büyük teh­li­ke, sul­tan­la­rın ve ha­li­fe­le­rin düş­man­lar ta­ra­fın­dan satın alın­ma­la­rı­dır. Bu, çok defa ko­lay­lık­la sağ­la­na­bil­miş­tir. Mec­lis­ler­le idare edi­len mem­le­ket­ler­de ise, en teh­li­ke­li durum, bazı mil­let­ve­kil­le­ri­nin ya­ban­cı­lar adına ça­lın­mış ve satın alın­mış ol­ma­la­rı­dır. Mil­let Mec­lis­le­ri­ne kadar girme yo­lu­nu bu­la­bi­len va­tan­sız­la­ra her zaman rast­la­na­bi­le­ce­ği­ne, ta­ri­hin bu ko­nu­da­ki ör­nek­le­riy­le hük­met­mek za­ru­rî­dir. Bunun için mil­let, kendi ve­kil­le­ri­ni se­çer­ken, çok dik­kat­li ve titiz ol­ma­lı­dır. Mil­le­tin hata yap­mak­tan ko­run­ma­sı için tek çıkar yol, dü­şün­ce ve fa­ali­yet­le­riy­le mil­le­tin gü­ve­ni­ni ka­zan­mış olan si­ya­sî bir par­ti­nin se­çim­de mil­le­te kı­la­vuz­luk et­me­si­dir. Ge­nel­lik­le bütün va­tan­daş­la­rın, aday­lık­la­rı­nı or­ta­ya atan her şahıs hak­kın­da karar ver­me­ye yar­dım­cı ola­cak doğru bil­gi­le­re ve isa­bet­li oya sahip bu­lu­na­ca­ğı­nı kabul etmek, te­orik ola­rak var sa­yıl­sa bile, bunun tam bir ger­çek ol­ma­dı­ğı, tec­rü­be­le­rin tec­rü­be­le­riy­le ve inkâr edi­le­mez bir açık­lık­la or­ta­ya çık­mış­tır.”  Sevgiyle kalın…