Mesleğe ilk başladığım dönemlerde Antalya’da Akdeniz Akdeniz Müzik Festivali yapılıyordu. 1984’lü yıllardı. Ben o yıllarda Kale Demre’de Hürriyet Gazetesi muhabiriydim. Daha sonra Hürriyet Gazetesinin il muhabiri olarak gerek Akdeniz Akdeniz Müzik festivalini, gerekse Altın Portakal Film Festivali’ni o yıllardan günümüze kadar istinasız bir şekilde aktif olarak izlemeyi sürdürdüm.

Önceleri şenlik havasında geçen festival daha sonra Ulusal Festival olarak günümüze kadar geldi. Her belediye başkanının döneminde farklı farklı yapıldı. Bu nedenle inişler, çıkışlar, dibe vurmalar oldu. Farklı bahaneler farklı açıklamalar olsa da güzel günlerde çokça yaşandı.

Her şeyden önce Antalya halkı, Türkiye geçmişte festivaline sahip çıkarak sanatçısıyla bütünleşmeyi bildi. Başkanların iyi veya kötü yönetimlerine rağmen festivali ülke halkı hep sabırla ve sevgiyle bekledi.

Festivali ülkeye veya ülke dışına taşıyan basın mensupları hep görevlerini başarıyla sürdürerek festivale en büyük katkıyı sağlıyorlardı. O yıllarda Tayyar Yıldız, Ömer Balıksırtı, Tayyar Işıksaçan, Uğur Onur Urhan, Nurettin Soydan, Ünal Fıstıkçı, daha ismini şu anda hatırlayamadığım kalabalık bir magazin ordusu festivali her yıl izlerlerdi. Antalya basını tüm gücüyle festivali canla başla takip ederdi. Hatta İstanbul ve Antalya basını arasında küçük ve tatlı rekabet bile vardı. İlk üyelerinden olduğum Türkiye Magazin Gazeteciler Derneği’nin ilk tohumları da festivalin o yıllarında atıldı.

Belediye Başkanları veya festival komitesi gazetelerde siyasi ayrım yapmadan “Her şey Antalya için” sloganıyla basına çok önem verirlerdi. Ben her festivalde Antalya ve İstanbul Magazincileri arasında hep köprü vazifesini görüyordum. Festivalin iyi tanıtımı için magazinsel konular festivalin lokomotifi olurken, sanatsal çalışmalar da önemli yer alıyorlardı.

Bu güzel ilişki taa ki özel firmalara devredilinceye kadar sürdü.

Sonra ne oldu?

Temel amaçları para kazanmak olan kişi veya şirketler kendi gözlükleriyle festivale bakmaya başladılar. Antalya’da bulunan gazetecilere ilgi adeta sıfır noktasına indi…

İstanbul basınına ise şirketler ile ilişkisi, diyaloğu iyi olan insanlar adeta festival boyunca tatil keyfi yaşadılar. Öyle ki geçtiğimiz ve önceki festivalde Başkana “Başkanım bir tek magazinci yok. Ben 36 yıldır bu festivali izlediğimi en iyi siz bilirsiniz. Nerede bu insanlar neden davet edilmedi. Oysa ben Gaye Doğanoğlu’na listeyi vermiştim’’ diyerek sitem etmek zorunda kalmıştım. Daha sonra Gaye Hanım listeyi şirket yetkililerine teklif etmiş, ama ilgilenen olmamıştı.

Çünkü Antalya onların umurunda bile değildi…

Çünkü onlar sadece para için festival yapıyorlardı…

Çünkü onlar çıkarlarını ön planda tutuyorlardı…

Ve festival son 3 yıl tam dibe vurdu…

Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’de zamana ayak uydurarak festivali Ahmet San şirketine verdi. Müzik menajeri olan San’ın ne yapacağını nasıl bir Festival yapacağını bilemem, ancak Antalya halkından koparılmış, basından arıtılmış bir festival asla başarılı olamaz.

Başkan Böcek, bir an önce AKM(Antalya Kültür Merkezi) yönetimini oluşturmalı ve şansı sadece özel şirkete bırakmamalıdır. Bir zamanlar Türkiye’nin kalbinde yer etmiş festivali Halktan soyutlamadan halkla kucaklaştırılmalıdır.

Bu görev hepimizindir…