Hay hay olmuş, toy toy olmuş. Düğünler kır düğünü olmaktan çıkmış, salon düğünü olmuş, Ankara’nın bağları diye Ankaralı Coşkun söylemiş. İnsanlar bir iki asfaltta gezince, asfalta para harcandı diye asfalt vergisi konulmuş ev başı insanlara. Köyler büyümüş şehir olmuş, köyler birleşmiş anakent olmuş. Gösterişte olsa da köylere kadar asfalt yapılmış. Köyler köylükten çıkmış mahalle oluş. Suları toplanmış yeni mahallelerin büyük kentin insanlarına verilmiş. Mahallelerde partizan gammazcılar örgütlenmiş, bir çıkar elde edebilir miyim diye gözlerini açıp, il ilçe teşkilatında çok bağıran adam sayılmış. Mahallenin toplanan suları merkeze aktarınca, kuyu suları da kurumuş. Hayvan besleyenler, hayvanlarını içeri kapatmışlar. Suni beslenme başlamış. Besiciler besi yaparken, hayvanların çabuk semirmesi için veterinerlerin kapısını aşındırır olmuşlar. İnsan sağlığı bir tarafa bırakılmış. Hatta tavuklar çiftliklerde, lambalar yakılarak, uyutulmadığı için kırk günde yedirip şişirilerek insanlara beyaz et sunulmuş.

Yeni mahalle yapılan köylerin maliye hazine arazileri ve köy tüzel kişiliğine ait mera ve arazilere toplu konut yapılması için anakent belediyesi konut yaparak, çevrenin jeolojisini bozmaktan, müteahhitlere para kazandırmışlar. Belediye otobüsleri seçim öncesi yarım saatte bir saatte çalışırken, şimdilerde saatte bire veya günde iki servis şeklinde servise çıkar olmuşlar. Partizanca davranışlar almış başını gitmiş. Belediyenin hizmetlerinin tamamına egemen olmuş. Benden senden olma başlamış. Kimin ne olduğunu tartmak iğnenin deliğinden geçmek kadar zormuş.

Yeni açılan yollara daha önceden kılıflar hazırlanırmış. Ağaçlar kesilerek yollar rezidanslar inşa ettirilir. Daha önceden kulağına fısıldananlar yol ve konut etrafında arazi kapatarak kısa zamanda varlıklarına trilyonlar katarlarmış. Bu kazançlardan da pay alınırmış el altından. Yüzde otuz, kırklar civarında.

Toplu konut yaptırmak için yerler yurtlar boşaltılmış. Bu aslında güzel uygulamaymış ama istismar edilmiş çoğunlukla. Fakir guruba diye insanlar bankaların kıskacına sokulmuş, Bankalar adeta kendilerini maaşa bağlamışlar. Bazıları borcunu ödeyemeyince o ana kadar olan birikimlerini de kayıp etmişler. Allah kimseyi böyle olumsuz duruma bırakmasın. Üç ay borcunu ödemedin mi banka ananı ağlatırmış. Hemen haciz işlemi yaparmış. Yirmi yıl bu korkuyla çalışıp dua etmekten başka şans yokmuş.

Ekonomik olarak ülke üretimi unuttuğu için, ithalat dolarla yapıldığı için, çalışanların maaşları enflasyonla azalırmış. Çalışanlar idareten yaşayıp giderken memleketinden bulgur, peynir, yağ gibi köyden ne bulunuyorsa alıp memurun ve çalışma kentlerine otobüslerin bagajları vardı. Az dolu dolu gelirmiş. İyi ki idare ettirecek köyde az da olsa üretenler vardı. Yoksa halleri nice olurdu?