Türk ressam Cemal Bingöl 1912’de Erzurum’da doğdu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nü bitirdikten sonra orta okullarda öğretmen olarak çalışan sanatçı o dönemde özellikle çocuk resimleri üstüne incelemeler yaptı. 1945’te devletin düzenlediği yurt gezilerine katılarak Yozgat’a gitti. Bu yöreden değişik kompozisyonlarla döndü. 1947’de Ankara ve Erzurum’da ilk kişisel sergilerini açtı. İki yıl sonra Paris’e giderek André Lhote’un yanında bir süre çalıştı. Yozgat Ortaokulu’ndaki resim öğretmenliği sırasında, bu okul öğrencilerinin resim çalışmalarından derlediği bir sergiyi, 1943’te Londra’da sergiletti. Serginin, Londra basınında ilgiyle karşılanıp, olumlu eleştiriler almasından sonra, çocuk resimlerini konu alan kuramsal çalışmalara ağırlık verdi. 1975’te yayımlanan Resim Nedir? adlı kitabı, bu tür çalışmalarının ürünüdür. 1965’te açılan 26. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ikincilik ödülü, 1989’da 50. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde de birincilik ödülü kazandı. Cemal Bingöl’ün İstanbul ve Ankara Resim ve Heykel müzelerinde, Ankara Milli Kütüphane koleksiyonunda ve bazı özel koleksiyonlarda resimleri yer almaktadır. Cemal Bingöl, asıl kimliğini soyut anlayışta bulmakla birlikte, 1950 yıllarına kadar uzanan dönemde, figüre bağlı kalmış ve bu yolda yapıtlar vermiştir. Konusunu yöresel halk efsanelerinden, doğa görüntülerinden, tanıdığı kişilerin portrelerinden alan bu dönem resimlerinde, yarı empresyonist, yarı simgesel bir anlayışa bağlı kalmış, doğa incelemesini ön planda tutmuştur. 1950 yıllarından sonraysa, tuvalin yüzeyini geniş ve düz renk parçalarıyla, çoğunluğu dikdörtgen ve karelerden oluşan geometrik biçimlerle bölerek, geometrik non-figüratif bir eğilimde karar kılmıştır. Bu soyut eğilim çağdaş Türk resminde Zeki Faik İzer, Sabri Berkel, Nejat Devrim, Selim Turan, Adnan Turani gibi sanatçılar ile başlamıştır. Bu isimler arasında yer alan Cemal Bingöl’ün, saf bir şematizme yalın bir renk ve biçim düzenine yönelmiş olduğu söylenebilir. Bu anlayış, sanatı temel öğelerine indirgemek, ayrıntıdan ayıklamak ve anlamını yalınlıkta bulan bir ritim duygusunu geliştirmek biçiminde özetlenebilmektedir. Genellikle dikey ve yatay doğruların birbirini bütünleyen düz ve geometrik yüzeylerin etkisi ön planda tutulmaktadır. Mondrian’ın soyut-geometrik kompozisyonları ya da Kazimir Malevich‘in “süprematist” çözümlerine de bağlanabilecek olan Cemal Bingöl’ün sanatı, oluşum süreci içinde, figürden soyuta doğru gelişen kararlı bir evrimin ürünüdür.