Subay: «Bambaşka bir araç bu», dedi inceleme gezisine çıkmış konuğa ve kendisinin hiç de yabancısı olmaması gereken aracı nerdeyse hayranlıkla baştan aşağı süzdü. Konuk, itaatsizlik ve üste hakaret suçundan ölüme mahkûm edilmiş bir erin idamında bulunmak için kumandan tarafından yapılan çağrıya sırf nezaket gereği uymuştu. Anlaşılan ceza sömürgesinde de söz konusu idama karşı ilgi pek büyük değildi. Hiç değilse burada, dört bir yanı çıplak yamaçlarla çevrilmiş bu kumlu vadide subayla konuk dışında sadece mahkûm, saçları ve yüzü bakımsız, geniş ağızlı bu alık adam ve ağır zinciri elinde tutan bir er görülüyordu. Erin tuttuğu ağır zincire, mahkûmun ayakları ve bileklerine geçirilmiş zincirler gelip ulanıyor, bu zincirler de yine kendi aralarında daha başka zincirlerle birbirine bağlanıyordu. Üstelik mahkûmun halinde öylesine köpeksi bir sadakat ifadesi vardı ki, âdeta kendisini salıvermek ve yamaçlarda serbestçe dolaşmasına müsaade etmek hiçbir sakınca doğurmaz, idam işine başlanacağı an çalınacak bir ıslıkla adamın dönüp gelmesi sağlanabilirdi. Sonunda: «Oturmaz mısınız?» diye sordu ve bir yığın hasır iskemleden birini çekip konuğa uzattı, konuk da hayır diyemeyerek iskemleye çöktü. Bir çukur kenarında oturuyordu şöyle bir baktı çukura. Pek derin değildi deşilen toprak bir kenara yığılmış, bir duvar oluşturmuştu öbür kenarda makine vardı. Subay: «Bilmem, kumandan makineyle ilgili açıklamalarda bulundu mu size?» diye sordu. Konuk eliyle nasıl yorumlanacağı pek bilinmeyen bir hareket yaptı. Ama subay için bundan iyisi can sağlığıydı, makine üzerinde kendisi açıklamalarda bulunabilirdi.«Bu makine», diye söze başladı, bir manivela koluna yaslanarak, «bizim eski kumandanın bir buluşudur. Ben daha ilk denemelerde kendisiyle çalıştım, makinenin yapımı bitinceye kadar da katıldım çalışmalara. Ancak icat şerefi bütünüyle kumandana aittir. Bizim eski kumandandan hiç söz açan oldu mu size? Hayır, öyle mi? Eh, bütün ceza sömürgesine onun bir eseri gözüyle bakılabileceğini söylersem, pek aşırı bir iddia sayılmaz. Sandalyesinde bacak bacak üstüne atarak: «Peki, adam yattı», dedi konuk. «Evet, diye cevapladı subay, şapkasını biraz arkaya devirip elini sıcak yüzünde gezdirdi: «Şimdi söyleyeceklerimi dinleyiniz lütfen! Hem yatağın, hem de hakkâkın kendisinde birer batarya vardır yataktaki batarya yatağın kendisi, hakkâktaki ise tırmık için gereklidir. Mahkûm kayışlarla kıskıvrak bağlanır bağlanmaz, yatak harekete geçirilir. Hem yatay, hem dikey alabildiğine küçük ve hızlı titreşimlerde bulunur. Buna benzer makineleri akıl ve ruh hastalıkları kliniklerinde görmüşsünüzdür ancak bizim yatağın hareketleri inceden inceye hesaplanmıştır çünkü bu hareketlerin son derece büyük bir titizlikle tırmığın hareketlerine uydurulması gerekmektedir. Ama yargının asıl infazı buradaki tırmığa bırakılmıştır.» «Peki nasıl bir yargı bu?» diye sordu konuk. Subay şaşırarak: «Demek bunu da bilmiyorsunuz?» dedi ve dudaklarını ısırdı. «Açıklamalarım biraz dağınık oluyorsa, bağışlayın lütfen. Hani çok özür dilerim eskiden bu açıklamaları kumandanın kendisi yapardı ama yeni kumandan bu şerefli görevi sıyırıp attı üzerinden. Ancak sizin gibi böyle değerli bir konuğa … » Konuk söz konusu iltifatı geri çevirircesine her iki eliyle bir hareket yaptı, ama subay deyim üzerinde diretti. «- Sizin gibi böyle değerli bir konuğa, bizim buradaki yargı usulü üzerinde bilgi verilmemesi yeniliklerden bir diğeri ki” «Kumandanın kendi eliyle yaptığı şemalar mı?» diye sordu konuk. «Her şeyden bu kadar çok anlayan biri miydi kumandan? Hem asker, hem yargıç, hem mühendis, hem kimyager, hem ressam?» Subay, makinenin açıklanmasında uzun zaman oyalanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu sezmişti bu yüzden konuğa doğru yürüyerek koluna girdi, dikkatin böyle açık seçik kendi üzerinde toplandığını fark edip, esas duruşa geçen er de (beri yandan zinciri çekmişti) mahkûmu göstererek «Bakın», dedi, «mesele şu: Ben buraya, ceza sömürgesine yargıç göreviyle atanmış bulunuyorum. Bu genç yaşıma rağmen hani. Çünkü ceza işlerinde eski kumandanın da yardımcısıydım, sonra bu makineyi herkesten iyi anlarım. Yargılarımı verirken şöyle bir temel ilkeye dayanırım hep: Suç hiçbir vakit şüphe götürmez.