Şimdi özlem doluydu yüreği. Kim bilir kaç kişilik özlem taşıyordu kuş kadar küçük ve narin yüreğinde. Kaç kişilik acıydı bu yüreğindeki inilti. “Babam cennete gitti!” dedi mutlu olması gerektiğinin bilincinde yapmacık bir gülümsemeyle. Gündemi olmuştu bu cümle her gördüğüne aynı yapmacık ifadeyle: “Babam cennete gitti!” diyordu. Yaşadığı şokun etkisiydi defalarca söyleyişi. Bu kadar hüzne, kedere rağmen gözlerindeki o muhteşem parıltı kaybolmamıştı. Her şeye rağmen umut dolu gözlerle bakabiliyordu hayata. Hiç bitmesin istiyordu baba kokusu. Anıları kaybolmasın, hatıralarını unutmasın. Ne varsa babasından öylece kalsın. Ama zaman bir öğütücü gibiydi. Anılar bir bir siliniyordu hafızasından ve duyularından. Bu gün baba kokusu tükenmişti Küçük kızın. Bir daha bilmeyecekti babasının kokusunu, koklayamıyacaktı. Her gece sarılarak uyuduğu baba kokan kazağı artık kokmuyordu. Babasını yanında hissedemeyecekti bir daha. Öğütülme sırası ona da gelmişti. Ancak bütün baba kokuları tükenmiş olsa da hiç bitmeyecekti kavuşma gününe olan umudu. Hasretle bekleyecekti o buluşma gününü. Her gün soracaktı annesine: “Anne, ne zaman cennete gidiyoruz?” Artık bitmeliydi bu özlem. Bir defasında yine sormuştu: “Çok özledim anne, hadi cennete gidelim, ne zaman gideceğiz?” diye. Annesi:” Bir gün gideceğiz, görevlerimiz bittiğinde.” demişti. Çocuk gayri ihtiyari yanlış anlayarak: “Bugün mü?” diye heyecanlanmıştı. Bir çocuğunki kadar büyük olmalıydı cennete olan hevesimiz. Bildiklerimiz hayal dünyamızı cennet diyarına çevirmeliydi. Baba toprağına dönüş arzumuz rüyalarımızda da bizi bırakmamalıydı. Gördüğümüz her rüyadan cennet diyarından ayrılır gibi mahzun ayrılmalıydık. Babam olsaydı…. Diye başlayıp biten yüzlerce cümle. Neydi bu bitmeyen savaş, neyin savaşı! Başlayıp bitemeyen cümlelerin yanında bu savaş fazla değil miydi? Daha kaç çocuk yetim kalacaktı. İhtirasları uğruna dünyaya tapanlar ne zaman bitirecekti bu savaşı? Savaş asla bitmezdi. Mücadelenin bir gereğiydi harp. Mü’minle kâfirin sınır hattı. Biz günleri aleyhinize ve lehinize döndürürüz demiyor muydu yaradan?Topraklarımız uğrunda kanlar aktığı için canlar tükendiği için değerli değil miydi vatanımız. Tarihi şehitler yazmıyor muydu. Dünyayı 3 talakla boşayanların başarısıydı şüphesiz bu. Şartsız menfaatsiz neyin davasıydı bu dava. İnsan nasıl bu derece cesur olabilirdi. Eşini dostunu çocuğunu dahi geride bıraktıran bir sevgi bu aşk nasıl kazanılabilirdi ki. Hiç şüphesiz bu ölüme aşık olmak demekti. Ölümün dikenli kollarını hayatın cazibeli kollarından daha çok sevmekti. Evet! Savaşlar hiç bitmeyecekti. Ne yüreğimizdeki savaşın ne de topraklarımızdaki savaşın sonu gelmeyecekti.