Aklıma nereden düştü bilmiyorum, bir tatlı esinti mi yoksa deniz kabuğu uğultusu mu çeldi beni benden; çıkıp kentten dağlara doğru vurduğumda kendimi, içimde bir yerdeki sesi aradığımı fark ettim.

Bir ses, kendine çağıran, kendisini buldurmaya çalışan.

İçimden, yaralı içine doğru yürürüyen.

Olimposu karşısına alarak, Toroslara sırtını vermiş, falez kırıklarının üzerinde bir “deniz” yükseliyordu.

Bir zakkum tarlasında pembe çiçeklerin menevişinde gülümseyen yüzüyle. İpek yolunun üzerinde konmuş kervansaray kalıntılarında bakındım. Şiir gibi döşenmiş taşlı yollardan göğe doğru ağıyordu. Parmağıyla gösterdiği yollarda yüzlerce yıl öncesinin kervancı başlarının develeriyle denizin kıyısı sıra sürüyü çektiğini imgeledim.

Ekin tarlalarının herginde yemlenen kınalı keklikler uçuverdi, kovuklarda gözden silindiler. Buğday taneleri dökülmüş, yumuşak, kokulu kırmız toprağın üzerinde bıraktıkları ürkek ayak izleriyle.

Bak şurada kırk göz var, buğuldayarak yayla karlarını süzen, girdaplar oluşturup kendi etrafında dönen, buz gibi, diş kıran… Kırk göz birden parladı, güneşten damıttığı alkımı kaya diplerine yayarak. Doğa ananın cömertliğinde, bu denli renk cümbüşünde hangi şair çağlamaz.

Yazın istiyorum, kalem kâğıt almadan yazın. Dağa, taşa, toprağa en çok da yüreği kendinden kocaman şu adamın avuçlarının ayasına yazın…Deniz sensin, senin içinde… En çok da namerde kafa tutan yumruklarında. Bir de evet bir de yüzünde asılı duran hüzünde…

Hiçbir acı eş değer değildir, ötekinin acısıyla. Hepimize dağ dayanmaz acılar miras kalmıştır. Elimizi attığımızda baston gibi yanı başımızda salınan. Senin acın da öyle. Büyük, dayanılmaz, onulmaz ve eli ayağı taş kestiren, damak söken, bel büktüren…

Deniz, diyorum ya evet buralar hep denizdi. Bak pınarların başlarına, kayaların yarıklarına, çınarların kovuklarına, ovalarda akan düzlüklere, şu yamacı görüyor musun? Yamacı pare pare damgalayan denizdi. Dalga boyu dağlar kadar, kıyısını kulaç kulaç döven. Dahası şu ulaşılmaz dediğin zirve denizin dibiydi.

Benden duymuş olmayın, deniz içimizde, her yerde.