27 Mayıs 1960 İhtilali’nin ardından Yassıada zindanına atılan, nefes alıp vermesi bile kontrol altına alınan ve sonra da “vatana ihanet” suçlamasıyla asılan Başbakan Adnan Menderes, o güne kadar renkli ve bohemce bir hayat sürmüştür. Devlet adamlığı yanında aşklarıyla da yakın tarihimize damgasını vuran Menderes’in bu durumu mahkemelere kadar yansımış, Yassıada’ da bir hesap sorulmuştur. Menderes’in renkli dünyası  ve siyasi hayatı Yassıada’ya getirilmesi ile bitiyor çile, ıstırap ve hasret ekmeği, katığı, suyu oluyordu. Yassıada’da Menders’ haber alma özgürlüğü bir yana, gazete okuması, arkadaşlarıyla konuşması, radyo dinlemesi, sözün kısası nefes alıp vermesi bile yasaklanmıştı. Yani tutuklandığı andan itibaren dünya ile ilgisi tamamen kesilmişti. Fiziki ve manevi işkence bir yana, ailesinin hasreti de bu yalnızlığın tuzu-biberi oluyordu. Bu işkencenin tek reçetesi, şifa olmasa bile, her şeye rağmen yuvayı sonuna kadar terk etmeyen gerçek hayat arkadaşı Berin Hanım’a yazdığı mektuplar ve cevaplarıydı. Oysa bu mektuplar, elli kelimeyle sansürlenmiş, sınırlandırılmıştı. Bütün hasret ve sevgiyi o elli kelime içine sığdıracaktı. Berin Hanım’a gönderdiği ve cevabını aldığı mektuplarda sevgi, hasret, incelik, sabır ve tevekkül gürül gürül akarken, Adnan Menderes, son sığınağı olan sevgili eşine ihanet ettiğini, onu can evinden vurduğunu düşünüp pişman oluyor muydu? Mukaddes Hanım Menderes’i öyle avucunun içine almış ki bir dediğini iki etmiyor. Başı sıkışan kendisine geliyordu, işsizlere iş bulmak bir yana rest yemiş bakanlarıyla da arasını buluyordu. On iki yıl kesintisiz süren ilişki, Adnan Menderes’in gönlünü, Ayhan Aydan’ a kaptırmasıyla külleniyor.  Mukaddes Hanım bu “ihaneti” bir türlü kaldıramamış, üzüntüsünden dişleri dökülmesine rağmen yine de ondan nefret etmemişti.  Telefonla yine konuşmalar devam etse de eski tadı vermiyordu. Uçak kazasından sonra da dönemin emniyet müdürünün hanımı Suzan Sözen’in araya girmesiyle irtibat tamamen kopuyordu.  İhtilal’den sonra Menderes’in sevgilisi olması nedeniyle sık sık soruşturmaya tabii tutulan ve kendisiyle yüzleştirilen Mukaddes Hanım, 1953 yılında ölmüştür. Adnan Menderes’in kendi imzasını taşıyan, TBMM özel ve Başbakanlık hususi damgalı kağıtlardan  eski Türkçü yazılmış ve Mukaddes Hanım’ın kızı Tülin Hanım’da bulunan yüz mektuptan “Tempo” Dergisine verilen (sayı 06-949, 10 Şubat 2006) üç mektupta, Menderes’ in Mukaddes Hanım’a olan aşk ve bağlılığı dikkat çekiyor.” “Adnan Menderes’i büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum sekiz aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir…” Daldan dala konan Adnan Menderes Ayhan Aydan doğum sancıları çektiği sıralarda İstanbul’da kendisine yeni bir sevgili daha buldu. İşte bu mektuplar, “Yassıada Duruşmaları” günlerinde, Menderes’in özel kasasından çıkartılıp elden ele dolaştırılan, renkleri gök mavisi ve kenarları tırtıllı kağıtlardaki aşk mektuplarıydı. Yine Menderes’in Taksim Park Otel’deki özel odasında bulunan “Sanera” adlı romanın birinci sayfasında, şu ithaf yer alıyordu. “Adnan’ım, her satırında sen varsın.” Suzan Sözen’in Menderes’e imzaladığı kitapta bu yazılıydı. Yine beraberliklerinin bir anısı olarak imzalayıp Menderes’e verdiği kendi fotoğrafının altına Suzan Sözen şu satırları yazmıştı: “Bir kaş çatışıyla cihanı yerinden oynatan Menderes, selam sana.”