Sepetli motorunu çalıştırdı. Bugün nereye gideceğine yolda ilerlerken karar verecekti. Evden çıkmadan önce öyle demişti kendi kendine. Hiç gitmediği mahalle ve sokakları gezme fikri parladı bir anda kafasında. Yavaş yavaş ilerlerken gazı biraz daha açarak hızlandı. Sağ şeridin en sağından ne de güzel ilerliyordu Hurdacı Hüsnü. Bir firmada işçi olarak çalışıp emekli olmuştu. Evini köyünü kurmuş rahat etmişti. Çocuklarını da evlendirmiş her birini iş güç sahibi yapmıştı. Akıllı adamdı Hüsnü. Yemesini de bilirdi çalışmasını da. Müstakil evde yaşıyordu çok sevdiği hanımıyla. Onun bir dediğini iki etmezdi. İlk zamanlar bisikletle dolaşıyordu. Sonraları zamandan tasarruf etmek adına bu motoru satın aldı. Evde oturmaktan sıkılınca hurda aramaya çıkar çöpleri ve atık bölgelerini kolaçan eder işine yarayan bir şeyler bulduğunda ayıklayıp alırdı. Ramazan ayında arkadaşlarıyla davulculuk yapar manileriyle insanları eğlendirirdi. Yüzü gülen iyi niyetli hoş bir insandı Hüsnü. Kimi ona davulcu Hüsnü kimi de hurdacı Hüsnü derdi. Evinin yanında da bir ahırı vardı. Bir at ve dört inek beslerdi. Atını çok severdi. Asla arabaya bağlamazdı onu. Adını da Karanfillik koymuştu. Onu özenle süsler, bakar, yedirir, düğünlerde, bayramlarda gururla gezdirirdi. Bir keresinde hanımı mutfak camını açık bırakmış Karanfillik pencereden başını uzatarak bir tencere makarnayı yemişti. Hüsnü bu olaya çok gülmüştü. Karısı da tencereyi hurdaya ayırmıştı. Nasıl olurda rahmetli eşi, kendisinden habersiz bir şekilde buraya para ve altın koyardı? Hüsnü’ye altınları bozdurmasını, parayla birlikte yarı yarıya bölüşmelerini söyedi. Hüsnü olmaz “hanfendi alamam,” desede kadın okkalı davranarak onu bastırdı. Eşi ölmeden bir süre önce ruh hastalığına yakalanmış daha sonra da ani kardiyak ölümle bu dünyadan göç etmişti ebedi aleme. Hüsnü kuyumcuya giderek altınları bozdurdu. Toplam parayı ikiye bölerek yarısını cebine koydu. Diğer yarısını da banka yoluyla kadına havale yaptı. Tekrar telefonlaşarak helalleştiler. Hurdacı Hüsnü dürüst bir adamdı. Kimsenin malına el uzatmaz, haram yemezdi. O gün epey bir parası oldu. Kadına da adama da dua etti. Eve dönerek durumu çok sevdiği eşine anlattı. Kadın da bu duruma çok sevindi. Çaylarını yudumlarken espri yapmayı da ihmal etmedi. Komik bir adamdı Hüsnü, güldürürdü yerine göre. Odaya giderek bir çanta getirdi. Herkes merakla o çantada ne olduğunu sordu. Meğer Hüsnü çok sevdiği biricik atı Karanfilliğe bir plaket yaptırmıştı matbaacı arkadaşında. At için özel hazırlanmış teşekkür plaketiydi bu. Üzerinde Karanfilliğin fotoğrafı ve adıyla birlikte onu öven bir cümle vardı. Çantayı açıp plaketi onlara da gösterdi. Masadakiler gülmekten çay içemediler. Karanfillik Hüsnü’nün yegane atı ve yol arkadaşıydı. Ahıra giderek onu çözdü ve mutfağın penceresinin önüne getirdi. Törenle birlikte plaketi Karanfilliğe verdi. Evdekiler onu izlerken bu komik olayı telefon kameralarına kaydederek sosyal medyalarda paylaştı. Onları tanıyan herkes bu videoyu beğenerek yüzlerce yorum yaptı. Hüsnü sayesinde ailesi muhteşem bir bayram geçirdi. Alıntı yaptığım hikaye beni derinden etkiledi. Çünkü Hepimiz dürüstlük isteriz ancak dediğimiz kadar dürüst değiliz galiba. Herkesi bırakın kendinize karşı dürüst müsünüz? Kendinize doğruları söyleyebiliyor musunuz?