Turgut Özallı dönemler…

Ülke genelinde Semra Özal etrafında bir kadın hareketi başlamıştır. Papatyalar diye adlandırılan kadınlar vakıf kuruyor, bu vakıflar aracılığı ile cemiyet hayatında kendilerini ifade ediyorlar.

Antalya kalburüstü kadınları da papatya hareketinde yarış halindelermiş. Ayla Hanım sonradan öğreniyor. Gülerek anlatmaya devam ediyor.

Okulda odamda oturuyorum. Bir telefon, telefonun öteki ucunda valinin özel kalem müdürü, Vali bey sizinle görüşecek diyor. Vali, telefonda bunalmış bir ses tonu ile konuşuyor.

Emir büyük yerden, gittim. Valiye çıkardılar.

Vali, toplantıyı Ayla Hanıma emanet edip, kadınların arasından kaçarcasına gitmiş.

Kısa bir gözlem yapar. Antalya cemiyet hayatından tanıdığı varlıklı, zengin ne kadar kadın varsa buruda. Vali yardımcıları, doktorlar, mühendisler, siyasetçiler… Salonda eller havada, neredeyse kavga edecekler, birbirlerine girecekler. Herkes konuşuyor, kimsenin kimseyi dinlediği yok.

Bir kürsü koymuşlar, kürsüye geçer.

O bilindik tok sesi ile konuşmaya başlar. Bir anda salon sessizliğe bürünür.

Doktor Güler Akın elini kaldırır.

Aday olmak isteyenlere çağrı yapıp, divana adlarını kayıt ettirmelerini söyler. Tahtaya adayların adlarını yazdırır. Oylama sonucu, demokratik bir seçimle kazasız belasız papatyalar vakfını kurdurur. Çok istemelerine rağmen yönetime girmez.

Onun yapacak işleri vardır.

Bir gün okulda toplantı sırasında bir konuşma geçer. Alanya’da merkez ve köy okullarında hiç Atatürk resmi yok, çok geri koşullarda eğitim yapılıyor. Bunu duyan Ayla durur mu? Damarlarında ki asil kan hızla akmaya, kalbi çarpmaya başlar.

Milli Eğitim Müdürüne çıkar:

Alanya’ya doğru yola çıkar. Yanında bir arkadaşı ile birlikte. Resmi olarak belirtilen görevin dışında onun özel gündemi vardır. İlçede ve köylerde ne kadar okul varsa dolaşır. Atatürk, onun en hassas noktasıdır. Nasıl olurda, bir okulda Atatürk olmaz, nasıl olurda cumhuriyetin öğretmenleri Atatürk’ü çocuklara göstermez.

Bir okulda, sınıflardan birinin kapısını açar girer, ilkokul birinci sınıfta ders işleniyor. Erkek öğretmen ayakta ders anlatıyor. Kapıda Ayla Hanımı gören erkek öğrenciler sıralarına doğru başlarını eğerler. İçeriye giren kadının yüzüne bakmak istemezler.

Arkadaşına, derhal bunun adını soyadını not edin, der ve sınıftan çıkar. Kendi kendisine soruyor. Böyle bir cesaret olur mu, hiçbir yetkim yok, bana verilen resmi görev yok. Milli eğitim müdürü değilim, müfettiş değilim!

Ama o, Ayla Aşkın Yüksel.

Okulları gezdikten sonra muhtarları dolaşır, onlarla konuşur. Görüşmeler yapar. Dönünce kapsamlı bir rapor hazırlar ve valiye sunar.

Raporu okuyan vali telefon sarılır:

Özel kalemin anlattığına göre vali raporu okuduktan sonra küplere binmiş. Alanya kaymakamını arayarak orada ne kadar müdür, muhtar, imam varsa toplamasını istemiş. Alanya’nın bütün bürokrat ve ileri gelenleri lisenin toplantı salonuna toplanmış.

Toplantı salonu hıncahınç dolu. Vali sahneye çıkmış. Daha önceden isteğine göre sahneye bir kara tahta konmuş. Ayla Yüksel’i de sahneye çağırmış.

Kara tahtanın başına geçip Kurtuluş Savaşını en ince detayına kadar biraz da resimleyerek anlatmış. Atatürk olmasaydı diyerek başlamış ve bu güzel vatanın yaşanmaz bir yer olacağını anlatmış. Atatürk’ün kadınlara verdiği değeri, kadınların kendilerini geliştirip meslek sahibi olmaları için verdiği mücadeleyi her kelimenin üstüne basa basa anlatmış.

Sonra sahnede Ayla Hanımın elini tutarak

İşte böyle bir kadındır…

Mücadeleci, hiçbir zorluğun karşısında yılmadan sonuna kadar giden özelliğini ailesinden ve Çerkez genlerinden almıştır.

Ailenin tek kız çocuğu kendisidir. O halde bile İzmir Kız Lisesinde yatılı okutulmuştur. Babasına göre disiplin ve yatılı hayatı bir insanın kişiliğini önemli ölçüde kuvvetlendirirdi. Nitekim de öyle olmuştur.

Babası, hiçbir gün Ayla Yüksel’i karşısına alarak sen kız çocuğusun, davranışların şöyle olmalı, aman bunlara dikkat etmelisin diye uyarılarda bulunmaz.

Ayla Hanım kızı dünyaya geldikten sonra, kahvaltı ederlerken babası der ki “seni o kadar rahat büyüttüm ki, kız evlat büyütmek zordur derler ama sen hiçbir gün beni üzmedin. Evladım olarak sana teşekkür ederim,” der.

Çok duygulanır, evlat olarak kendisine layık görülen bu teşekkür karşısında. Hayatı boyumca aldığı en değerli takdirdir.

Ailesinden özellikle babasından öğrendiklerini kızına uygular. Tek çocuk olarak asla kızını şımartmaz. Elindeki bebek eskimeden yenisi alınmaz, der. Ona göre her istediği alınan çocuk doyumsuz olur ve doyumsuz çocuk hayatta asla mutlu olamaz. Bu yüzden şimdilerde otuz yaşında olan kızının en küçük şeylerden mutlu olduğunu görmek Ayla Yüksel’in önemli bir başarısıdır.

Kendisi gençliğinde,  at binen ve hentbol oynayan biri olarak spor bir insanın hayatında mutlaka olmalıdır diyerek kızını tenise, basketbola yönlendirmiştir. Başıboş olmasın bir meşguliyeti olsun diye. Aynı şey kızından çocuklarına devam ediyor. Torunları profesyonel olarak basketbol sporunda kariyer yapıyorlar.

Eğitimci olarak çok gören birisidir. Sistemde bir yanlışlık olduğunda fark eder. Planlama konusunda çok hassas davranır. Bütün alternatifleri hesaba katar müthiş bir eylem planlayıcısıdır. Çalışma arkadaşlarını bu plana dâhil ederek başarı için kanalize eder. Şayet, görevini yapmayan biri olursa onunda canına okur. Böyle bir yöneticidir.

Kadın olarak iş hayatında birçok zorlukla, ayrımcılıkla karşılaşır ve bunlarla tek başına mücadele eder. Yasaları bilmek, açık vermeden çalışmak ve düzenli bir aile hayatı insana başarıyı getirir. Ben bizzat yaşayarak gördüm, der kendisiyle ilgili sırrını söylerken.

Sosyal adalet kavramına inanır. Torpil, kart vizit, hatır gönül işlerini asla tasvip etmez. Tanınmış işadamlarından Hulusi Bey diye birisi, kendisinden emin, her istediğinin yapılmasına alışkın tavrıyla, yanında küçük çocuk ile çıkar gelir. Müdür odasında, görüşürler.

Oturduğu koltuktan yavaş yavaş ayağa kalkar, sinirlenmiştir

Hulusi bey, dönemin Valisi Bahattin Güney’e çıkmış. Şikâyet etmiş, kendisini odadan kovduğunu söylemiş ve torununun anaokuluna alınmasını rica etmiş. Vali dinlemiş dinlemiş ve özel kalem müdürünün kendisine aktardığına göre aralarında şu konuşma geçmiş.

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de çalışan, başarılı, bir duruşu sahip kadınlar hemcinsleri hem de karşı cinsleri tarafından kabul görmüyor. Ayla hanım için de durum bundan farksızdır ancak o asla inandıklarından taviz vermeden dimdik durmaktadır.

Şimdilerde, siyasetçi olarak değil ama sivil toplumda çok faydalı işlere imza atan bir aktivist olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Sivil toplum örgütlerinde çalışmaya Türk Kadınlar Birliği ile başlar. Arkasında Soroptimistler Derneği ve şimdi içinde bulunduğu Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şube başkanı olarak yola devam ediyor.

“Belki üniversiteye intisap etseydim, toplum içinde bu kadar etkin olamazdım.” Bir daha dünyaya gelsem yine eğitimci olmak isterdim derken hiçbir yorgunluğu, pişmanlığı yok.”

Ayla Aşkın Yüksel, bugün 70 yaşında ama 18 yaşında bir genç kız hevesi ve heyecanında…

SON SÖZ

Ayla Aşkın Yüksel, sizi tanımak büyük şeref…