Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz ile ilgili konuşan Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Sadi Kan, “Yapısal reformlar, enflasyonla mücadele, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi konularda maalesef gecikildi ve hatalar yapıldı” dedi

Tüm dünyada yaşanan ve ülkemizde yakından etkileyen ekonomik krizi ile ilgili konuşan Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği (ANSİAD) Başkanı Sadi Kan, Türkiye ekonomisinin hızlı bir daralmaya girdiğini söyledi. Başkan Kan, “Yapısal reformlar, enflasyonla mücadele, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi konularda maalesef gecikildi ve hatalar yapıldı. Son döneme kadar dünyadaki para bolluğu nedeniyle sorun olmuyordu, fakat artık hem küresel ekonomi değişiyor hem de yabancı sermaye bir güven sorunu yaşıyor. Dolar- enflasyon-faiz artışı birbirini tetikleyen bir girdap, buna karşı ekonomiyi zamanında yumuşak frenlemeyle hazırlamak gerekiyordu, bu olmadığı için güvensizlik arttı. Ya sert fren ile ekonomi yavaşlayacak, cari açık ve döviz ihtiyacı azalacak, ya IMF gibi bir çözümle dış kaynak bulacağız ya da çok radikal bir yapısal reform paketiyle yabancı sermayenin güvenini kazanacağız. Kaybedecek zaman kalmadı. Türkiye ekonomisi hızla bir ekonomik daralmaya doğru ilerliyor. Resesyonun ne kadar sert olacağı ve ne kadar uzun süreceği henüz netleşmiş değil. Durumu daha da zorlaştıran, daralmanın yüksek enflasyon ortamında gerçekleşmesi” diye konuştu.

KRİTİK GÜNLERE DİKKAT

Reform yapılması durumunda sarsıntının çabuk atlatılacağını belirten Başkan Sadi Kan, “Bu kur artışının talebi daraltıcı, enflasyonu körükleyici etkisi devam edecektir. Reformlar yapılırsa sarsıntı çabuk atlatılır, aksi halde sert bir yavaşlama kaçınılmaz olur. 2001, 2009 krizlerinde ekonomi daralmış, cari açık azalmış ve dövizdeki çıkış durmuştu. Şu anda ekonomide yavaşlama var, henüz daralma başlamadı. Önümüzdeki her gün kritik olmaya başladı. 2018’de Enflasyon baskısı artıyor; cari işlem açığı büyüyor ve GSYH’nin yüzde 5.0 civarında kalması bekleniyor. 2019 yılına gelindiğinde mevcut zayıf noktalar arasında büyük dış finansman ihtiyacı, sınırlı dövizin rezervleri, kısa vadeli sermaye girişlerine artan bağımlılık ve şirketlerin döviz riskine fazlasıyla maruz kalması olası. Bina ve inşaat sektöründe de üretim fazlası sinyalleri gözlemleniyor. Dışarıdan ve ülke içinden 2019 ekonomisini olumsuz etkileyecek Risk tetikleyicileri öngörmek güç temkinli ve olumlu yönde ülke içi gelişmeler veya yatırımcıların gelişmekte olan piyasalara duyarlılığının olumlu değişimi iyimser beklenti olarak söylemek tıpkı riski tahmin edememekle benzerlik taşıyor” ifadelerine yer verdi.

“TEDARİK SORUNU YAŞIYOR”

Ekonomide döviz krizinin yaşandığını dile getiren Başkan Sadi Kan, “2001 krizini de hatırlayarak bir değerlendirme yapacak olursak, 2001 krizinde döviz yüzde 100 civarında artmıştı. Son iki yılda döviz yüzde 100’e yakın arttı. 2017’de 2 yıllık dönemde yüzde 52, 2018 yılının 4-5 aylık döneminde yüzde 40’a yakın arttı. Bilindiği üzere iş çevrelerini direk ilgilendiren reel sektörün net döviz borcu 220 milyar dolar civarında. Kurdaki bu artış iş dünyasında dövizle borçlanan reel sektör temsilcilerinin borçlarının TL cinsinden 4 ayda yüzde 40’a yakın arttığının da ifadesi. Diğer yandan dış girdi kullanan sanayici tedarik sorunu yaşıyor, fiyat belirlenemiyor, iç piyasa daralmasını beraberinde getiren artan maliyetler ve bu nedenle fiyat artışına gidemeyen reel sektör aktörlerinin daralan piyasa koşullarında zorlanıldığını söyleyebiliriz. Seçim ve sonrasında yeni atanan bakanlar ile ekonomiye yön verecek kadroların piyasayı rahatlatacak acil çözüm üreten reçeteleri ile reel sektörü rahatlatmasını bekliyoruz. Bakanlar henüz yeni atandı ve bakanlıklar yeni yapılandırılıyor, dolayısıyla değerlendirme yapmak için erken. Orta Vadeli Plan ve ekonomik program nasıl olacak, reformlar ne olacak, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi güven açısından önemli konular nasıl ele alınacak bilmiyoruz. Ekonomi yönetimi sert bir sınavla karşı karşıya. Türkiye kriz tecrübesi olan bir ülke, önemli olan iş dünyası ile diyaloğun tam ve kurumların güçlü olması, buna dikkat edildiği takdirde sorunlar çözülür” şeklinde konuştu.

“BAKANLARA İNANCIMIZ TAMDIR”

Yeni Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Antalya’daki sektörler için olumlu gelişme olarak gördüğünü belirten ANSİAD Başkanı Sadi Kan, “Antalya’da inisiyatif kullanan bir STK Yöneticisi olarak turizmin ekonomik lokomotif olduğu bir kentten bakarak Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’ un, Antalya’mızda ki her sektörümüz için özellikle de turizm sektörümüz için olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. İş dünyasından seçilen bakanların karar alma süreçlerini hızlandıracak olmasına inanıyor ve memnun oluyoruz. Güçlü bir ülke, güçlü bir ekonomi demek. Bunun yanı sıra güçlü bir ülke hukuk devleti ilkelerine bağlı, yapısal reformların hayata geçirildiği reformlara odaklanmış bir ülke demek. İş dünyası içinden seçilen bakanlarımız sorunları bilerek sorumluluk alacaklarına ve sorumluluklarını hızlı bir şekilde gerçekleştireceklerine iş dünyasının inancı tamdır ve reel sektör pratikleri ile yapısal reformların hayata geçirilmesini sağlayacaklardır. İş dünyası içinden seçilen bakanlarımızın yeni hükümetimizi çağdaş bir eğitim sistemi, teknoloji temelli ve sürdürülebilir kalkınma politikalarına da duyarlı oldukları iş dünyasının öngörüsü olarak söyleyebilirim. Bu bakımdan memnuniyetimizin bir ifadesi olarak kendilerine makamlarında hayırlı olsun ziyaretlerinde bulunduk” dedi.

“HALKIN ALIM GÜCÜ AZALIYOR”

Avrupa ekonomisinde büyüme trendi hız kesti, çünkü ticaret savaşları başladı. Bu tarafta İran ambargosu, Irak ve Suriye’nin durumu, Körfez ülkeleriyle ilişkiler de ekonomiyi etkiliyor diye konuşan Başkan Kan, sözlerine şöyle devam etti:

“Kur artışı demirden, yeme kadar her malda maliyetleri artırırken, halkın alım gücü azalıyor. Bu dönemde sermaye yapısı zayıf, verimliliği düşük olan küçük işletmeler ayakta kalmakta zorlanmaktadır. Dolayısıyla önümüzdeki bir yıl zor geçebilir. Bununla birlikte ciddi bir yapısal reform, hukuk reformu, katılımcı yönetim reformu yapılırsa Türkiye ekonomisi dinamik bir ekonomidir ve hızla toparlanırız. Türkiye’ de şirketlerin borcu geçen yılki kredi teşvikleri ve son dönemde de kur ve faiz artışı nedeniyle artmaya başladı. Özellikle döviz kredisiyle yatırım yapmış büyük şirketlerde bu olumsuz sonuçlar doğurdu. Yatırımlar geçen yıl 2. çeyreğinde biraz artmaya başlamıştı, son aylardaki kur-enflasyon ve faiz artışıyla yatırım yapmak çok zorlaştı. Zaten otomotiv, inşaat gibi sektörlerde bir arz fazlası var, dolayısıyla kur artışının ve kapasite fazlasının hazmedilmesi zaman alacak. Bir ümit ihracattır, hep birlikte ihracat için daha fazla çalışmalıyız. Dolayısıyla ekonomi, eğitim, yapısal reformlar, dış politika, hukuk ve demokrasi, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi her alanda yeni bir hamle yapmamız gerekiyor. Dünya dördüncü sanayi devrimine doğru yelken açmışken, bu hamleyi başarmakta artık zaman kaybedemeyiz. Bir ülkede katma değer ülkenin imajı ve insanın değeriyle birlikte yükselir. Türkiye altyapıda hamle yapmıştır, şimdi sıra hukuk, demokrasi, eğitim, kültür, ar-ge hamlesindedir. Türk özel sektörü ekonomik krizlere alışkındır, tecrübelidir. Türkiye’de hanelerin kredi borcu halen milli gelirin yüzde 20’si kadardır. Genç nüfusumuz ve kentleşme talep yaratmaya devam etmektedir. Halkımız paniğe kapılmamalı, döviz spekülasyonuna tevessül etmemelidir. Bu dönemde şirketler maliyetlerini düşürecek, verimliliği yükseltecek önlemler almalıdır. Şirket birleşmeleri bunun en önemli yollarından birisidir. KOBİ’ler bu dönemde yeni ürünlere kaymalıdır.” YAPRAK ÖZER / ANTALYA GÜNDEM ÖZEL HABER