Ekonomik kriz koşullarında Yerel Seçimler ve Demokrasi Paneli, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu’nun katılımıyla Nazım Hikmet Kongre ve Fuar Merkezi’nde gerçekleşti. Panelde konuşan Başkan Yardımcısı Erdoğdu, “Geldiğimiz yerde, artık deniz tükendi” dedi

Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası’nın (TÜM-BEL SEN) düzenlediği ekonomik kriz koşullarında Yerel Seçimler ve Demokrasi Paneli, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu’nun katılımıyla gerçekleşti. Panele Genel Başkan Yardımcısı Erdoğdu’nun yanı sıra, CHP Konyaaltı Belediye Başkan Adayı Semih Esen, İYİ Parti İl Başkanı Ahmet Kumbul, CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, TÜM-BEL SEN MYK Üyesi Satı Burunucu, TÜM-BEL SEN Antala Şube Başkanı İlhan Karakurt, İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Cem Oğuz, Moderatör Av. Mustafa Şahin ve CHP Muratpaşa Belediye Başkanı ve Adayı Ümit Uysal da katıldı. Bir dakikalık saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı söylendi. Toplantı başlamadan önce, hayata tutunması için ilik nakli olması gereken ve bağış bekleyen 3,5 yaşındaki Öykü Arin için babası TÜM-BEL SEN Üyesi Çağdaş Arin, ilik nakli için katılımcılardan bağış yapmaları ve destekte bulunmaları adına katılımcılara seslendi. Öte yandan panelde ilk konuşmacı olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, demokrasi ve ekonomik krizi ele alarak konuşma yaptı. Demokrasiyle ekonomi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu kaydeden Başkan Erdoğdu, “Bu doğrudan ilişkiyi alanda test ettiğimiz dünya tarihine baktığımız zaman, en doğru ülkelerden biri de Türkiye olacak. Bir toprakta ne kadar demokrasi varsa o kadar da gelir yaratılıyor. Aslında insanların hayat kalitesini gelirleriyle ölçmemek gerekiyor ama gelir bunun en başta belirleyicisi. Türkiye’nin son 15 yıldaki ekonomi ve siyasi gelişmelere bakarsak, demokrasiyi ekonomiye ilişkin çok daha yakından görürsünüz.2002 yılında iktidara yeni bir siyasal hareket geldi ve bu son 16 yıla kadar da istikrar büyüsü, vatan büyüsü zenginlik algısı yaratarak bu dönemlere kadar geldiler. Ama 8-9 ay süreçte artık başka bir sakaya geçmiş olduk. Bu ülkedeki ekonomik refah algısının, zenginlik algısının iki tane temel kaynağı vardır. Birincisi varlık satışlarıydı, kamu varlıklarını özelleştirilmesi, bilgi varlıklarının yabancılaştırılması şeklinde varlık satışı, ikincisi de aşırı borçlanmaydı. Bu iki kaynak bir araya geldiğinde, 16 yıllık bir süre boyunca ülkede bir istikrar algısı oluştu. Bir ekonomik dönenç, refah algısı oluştu ve bu da oy oralarına yansıtıldı. Türkiye’de düşünüldüğü gibi çok güçlü bir kalabalık siyasal bir taban yok. Seçmenler bir çok şekilde ayırır ama bir ayrımda cüzdan seçmeni ve vicdan seçmeni olmak üzere ikiye ayrılır. Vicdan seçmeni, bir siyasal harekete aitliciliğini gösterir. Cüzdan seçmen ise istikrara, gelire, piyasaların iyi işlemesine oy veren insanlardır. Aslında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin vicdan seçmeni çok yüksek değil. Ama bu 15 yıllık ekonomi algısı dolayısıyla yüzde 50’nin altını veya yakınını geçerek bir oy aldılar. Geldiğimiz yerde artık deniz tükendi. Çünkü son 15 yıla baktığımızda, Türkiye’nin çok da zengin bir hayatı yoktu. Bütün varlıklarımızı satmamızı isteyen bir ülke artı bu varlıklarıyla birlikte özel sektördeki en stratejik sektörlerin de yabancılara satan bir ülke. Bu süreç içerisinde bir de yurt dışındaki gelişmeleri anlamamız gerekiyor” dedi.

2018 yılında dünya büyük bir krize girdi diyen Erdoğdu sözlerine şöyle devam etti:

“Bu krizin temel sebebi de geril dağılım adaletsizliğidir. Bu gelir dağılım adaletsizliği bir süre sonra dünya ekonomisinde bir durgunluk yarattı. Tekelleşmenin iktisadi mantığı servetleri yüzde 1’lik, hatta binde veya 10 binde 1’lik bir kesime yığarken, yüzde 99’luk kesim mülksüz ve borçlu hale geldi. Bir süre sonra bu yüzde 99’luk kesim aynı zamanda yüzde 1’in müşterisi olduğu için ve borç ve gelir düşüklüğü yüzünden harcama yapamadığı için, dünya ekonomisi bir durgunluğa girdi. Hatta helikopterlerden para atalım diye tartışılıyordu. 2009 yılında bu vaade ulaşmak amacıyla dünya tarihinde görülmemiş bir şey yaptılar. Piyasaya sürekli para pompaladılar. Yani Amerika Birleşik Devletleri’nin 200 yıllık tarihinde toplam 800 milyar dolar sürülmüşken, bunun 4 katı 4.2 trilyon dolar son 5 senede piyasaya sürüldü. Bu şu demek piyasada çok olursa paranın fiyatı da düşer. Paranın fiyatı da faizdir, faizler sıfıra indi demek. Bir ekonomik istikrar sağlanabilecek şekilde ücretler genel seviyesi nasıl yükseltilebilir? Önümüzdeki sorun bu. İşte bu sorunu pratik olarak bankacılık sisteminden sigortacılık sistemine, ödemeler dengesinden milli gelir hesaplarına kadar doğru yapıp cevaplanabilirse, o zaman bu ülke cennet olur. Ama bu soruyu hiç tartışmadan solculuk yapmak sadece şekilcilik kalıyor bana göre. Yapmamız gereken şu, asgari ücretleri, ücretler genel seviyesinde nasıl yükselteceğiz? Bunu için ne gerekiyor? Gelirin artması gerekiyor. Gelir artabilecek ki gelirin pastasını büyüteceğiz sonra dilimlerini tekrar ayarlayacağız. Pastayı büyütmenin yolu da, yüksek katma değer üretimi. Bütün bu pratik sonuçları değerlendirirken beraber düşünebilmeliyiz. Demokrasi olmadan bu olmaz. Bir ülkede petrol ne kadar çok varsa, demokrasi de o kadar kötü oluyor. Demokrasi ne kadar gelişmiş oluyorsa da o kadar katma değeri yüksek üretimimiz o kadar iyi olur. Yani Gezi Parkı’na çıkan çocuklara çapulcu derseniz, terörist derseniz, memleketi etnik bir ayrıma sürerseniz demokrasi de zarar gördüğünden işte böyle krize giriyoruz. Bir ülkede bağımsız yargı yoksa, o ülkede yönetim olmaz. Hiçbir yatırımcı o ülkeye yatırım yapmaz. Bir ülke bu kadar kutuplaştırılmışsa, güvenlik sorunlarımız, özgürlük sorunlarımız varsa o ülkenin düze çıkması çok kolay değildir. Ve belki son başlıkta düzeltmemiz gereken barışçı dış politika. Ortadoğu’nun mazlum halklarıyla savaşarak değil, ticaret yaparak, beraber zenginleşerek, türkümüzü, kültürümüzü paylaşarak zenginleşebileceğimiz bir sosyal demokrat modele ihtiyacımız var.”

“HİÇ KOLAY DEĞİL”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu’nun konuşmasının hemen ardından, İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Cem Oğuz slayt gösterisi ile Antalya’nın proje sorunlarını katılımcılara aktardı. Hemen akabinde belediye ve belediye işçilerinin verdiği emeklerin kolay olmadığını dile getiren TÜM-BEL SEN MYK Üyesi Satı Burunucu, “İşverenlerin partisi her ne olursa olsun belediye meclislerinin çıkarlarını, temsil ettiğimiz ve onların kazanımlarını arttırmak istediğimiz için de her belediyede de baskı, sürgün, engelleme hatta ilaçlarla karşı karşıya kalmış bir sendikayız. Çünkü toplu sözleşme yapmaya çalışıyoruz. Çünkü belediye kollarında, diğer iş kollarındaki devlet memurlarının güvencelerine sahip olmayan ikinci sınıf memur gibi çalışıyoruz. İnsanca yaşama, insanca yaşama koşulları içinde kolektif çıkarlar için mücadele ederken aynı zamanda hizmet ürettiğimiz kent halkının bir parçasıyız, hizmet alıyoruz. Her türden belediye yönetiminde belediye emekçilerinin işi hiç de kolay değil” ifadelerine yer verdi. BERRAK TÜRKMEN / ANTALYA GÜNDEM HABER