Erkekte şiddet geni olduğu keşfedildi.

İnsandaki kırk dört kromozom üzerinde yer alan yüz bin genin şifresinin varlığı biliniyor. Bilim ve teknoloji o denli ilerledi ki hemen her gün insanın yaşamını aydınlatan bir gen bulunuyor.

Davranış, alışkanlık, kötü söz, şiddet, suç gibi sosyal bilimlerin konusuna giren olgulara dair genetik kodlama gerçeğini artık bilmeyen kalmadı.

Yaşayan türler arasında sadece insanda, insanın da erkek cinsinde bulunan ve karşı cinsi olan kadına uyguladığı şiddetin gen şifresi, genetik bilimciler tarafından çözüldü. Toplumsal bir kaos çıkmasın diye şifreler kamuoyu ile paylaşılmıyor. Ancak, şiddet geninin şifresinin deşifresi çok özel bazı cümleler ile tekrar formüle edildi. Erkek egemen bir dünyada kadın döven erkeğin şer ve şirretinden korunmak için böyle bir yola gidildiği söyleniyor.

Kimi basın yayın organlarının acar muhabirlerince ele geçirilen şiddet geninin deşifreleriyle ilgili bazı ipuçları hakkında yazılan makaleden satır başlarını paylaşıyorum.

Dünyaya, kız çocuğu olarak gelmek hiçbir zaman ayrıcalık olmamıştır. Her ne kadar “Ana gibi yar Bağdat gibi diyar” bulunmuyor olsa da kız çocuğu doğuran analara vah ki vah, tüh ki tüh! Öyle ki analar kendi arasında “Oğlanı her karı doğuramaz, er karı doğurur” derler. Oğlan doğurma yarışı öyle tatlı bir rekabet içinde geçmez. Kadınlar, “Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün” diyerek kıran kırana yarışırlar, doğum sancıları dağları taşları aşarken.

Hey gidi hey, dokuz ay on gün sonra kundaklarda bebekler sallanırken, birileri laf sokuşturmaya devam eder. “Oğlandır oktur, her evde yoktur.” Zaten, boşuna dememişler “Kız doğuran tez kocar”, “Kız yükü tuz yükü.”

Kızlar için yaşamın kurgusu hazırdır. Onlar için yazılan kader, ilkokul piyesleri kadar basit ve düzdür. “Kız beşikte çeyiz sandıkta” düsturuyla kadına biçilen yaşamın haritası çizilmeye başlıyor. Öyle uzağa da gidilmeden, ayakları sandalyeden yere değdikten sonra “On beşindeki kız ya erdedir, ya yerde”.

Vay efendim ben âşık oldum, deliler gibi seviyorum, kara sevdaya tutuldum, beni gönlümün istediğine verin, demek de ne haddine kadının. Babalar yüksek perdeden konuşur, baba sözü üzerine söz olmaz. Hem, “Kız kendi havasına bırakırlarsa ya davulcuya varır, ya zurnacıya.” Kız aşk, meşk dedikodusuna karışmadan, “Demir tavında, dilber çağında” sevilmeden, adı dokuza çıkıp sekize inmeden, keklik gibi düz ovada sekmeden, bir an önce kendisi beşikte iken hazırlanan çeyizi ile baş göz edilmelidir. Kızlar, erkek evlat vermek için ne kadar erken evlenirse o kadar iyidir, çocuk mocuk “Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır.” “Erken evlenen yanılmamış.” Atalarımız her işi bilmiş de sözünü söylemiş.

Anneler, gelin giden kızlarına kendi annelerinin bir zamanlar kendisine verdiği nasihatleri kutsal emanetleri devreder gibi verirler. Aman kızım, canım kızım, kınalı kuzum, al yanaklı baldudaklım bizi ele güne rezil rüsva etme, kocanın sözünden çıkma. Sen daha bilmiyorsun, “kadının saçı uzun aklı kısa” olur. Öyle, ev işlerinde, kocanın gidiş gelişlerinde, er kişinin deyişlerinde ağzını açma, sana söylenenden dışarı çıkma, soru sorma, merak etme. Hem daha sonradan öğreneceğin bir şey de “Kadının bir aklı, erkeğin dokuz aklı vardır,” bunu da unutma.

Bir kadın olarak, olmayan aklını başına toplayacaksın. “Kocana göre bağla başını, harcına göre pişir aşını.” “Kadının hükmettiği evde mutluluk olmaz” kocan ne derse doğru der, çünkü o her şeyi senden de senin gibilerden de iyi bilir.

Koca dayağı, kayınbaba, kaynata gibi bilumum erkek akraba dayağı karşısında ses çıkarılmaz. Kocanın vurduğu yerde gül biter, gül bitmez ise mor menekşe biter. Kulağına küpe, boynuna muska olsun: Baba evinin kapısından “Gelinlikle çıkılır, kefenle girilir.”

Bu şifreler sayesinde, binlerce yıldır genlerimize yerleşen kadına şiddet ve dayak kültürünün nasıl oluştuğu hakkında az çok fikir sahibi olabildik.

Değil mi?

 

İlyas DAŞTAN