Son dönemlerde kur ve faizlerde yaşanan gelişmeler ekonomi açısından oldukça olumsuz senaryoların oluşmasına neden olmuş gibi gözüküyor. Özellikle ithal girdilere bağlı bir ekonomik yapıda kurlarda ortaya çıkan küçük bir artış tüm sektörleri zincirleme olarak etkilemektedir. Bu etkinin tüketiciye yansıması ise, enflasyon olarak karşımıza gelmektedir. Nitekim açıklanan son enflasyon rakamları bunu açıkça ortaya koydu. Enflasyonun artış hızı devam ediyor. Halkın satın alma gücünün gün geçtikçe eridiği bir gerçektir. Ancak tüketicileri ilgilendiren mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki enflasyon dinamiklerini yönlendiren önemli bir unsur üretim maliyetleri, kısacası üretici fiyat enflasyonu. Bugünün üretim maliyetlerinde gözlenen yüzde 31,40 düzeyindeki sıçrama, yakın gelecekte kaçınılmaz olarak tüketicilerin talep ettiği mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansıyacak ve enflasyonist baskıları şiddetlendirecektir.

Merkez Bankası mart ayındaki hızlı fiyat artışında kurun etkisinden adeta kerhen söz ediyorsa da oranlar ortada. Ay sonlarındaki değerlere göre dolar geçen ay yüzde 16 arttı. Kurdaki yükseliş Merkez Bankası’ndaki başkanlık operasyonundan sonra başladığı için ayın üçte birinde etkili oldu. Dolayısıyla kur artışı ay ortalaması bazında daha düşük. Ama nereden bakılırsa bakılsın hiç de azımsanmayacak bir kur artışı var ve bu da doğal olarak fiyatları etkiliyor.

 Son dönemlerde de ülkemizde faiz enflasyon arasındaki neden sonuç ilişkisi tartışması uzun süredir devam ediyor. Tartışmanın taraflarından biri faizlerin yüksek olmasının enflasyon sebebi olduğunu, diğeri de düşük faizin enflasyon sebebi olduğunu iddia ediyor. Bu soruya yanıt vermek için faizlerle enflasyon arasındaki ilişkiye baktığımızda da özellikle son yıllarda karışık sinyaller alıyoruz. Örneğin 2018 yazında yaşadığımız yüksek kur artışı sonrası, kurun geçişkenliği dolayısıyla önce enflasyon ardından da faizler yükselmişti. Bu üç değişkenin değişme sıralamaları tam da saydığım gibi oldu. Yani önce kur, arkasından enflasyon, sonra da faizler yükseldi. Aslında enflasyon yükseldiği için faizler yükselme eğilimdedir. Faiz artışlarının enflasyon yaratma olasılığını henüz iktisat kitapları yazmadı.

Türkiye ekonomisini yönetenler ise kurlardaki artışı frenlemek amacıyla eski merkez başkanının da isteğiyle faizlerde yükseltme eğilimine gitti. Aslında bir miktarda başarılı oldu. Fakat merkez bankası başkanının bir kararname ile değiştirilmesi uluslararası piyasalarda merkez bankasına olan güveni sarstı. Bunun sonucunda ülkeden sıcak para çıkışı gerçekleşti ve kur yeniden yükselme eğilimine girdi. Faizi yükselttiğinizde riskleri daha fazla yükseltmişseniz faizi yükseltmek işe yaramaz. Nitekim uluslararası piyasalarda Türkiye’nin riskli bir ülke olarak algılanmasının sonucu, kurlardaki oynaklığında artmasına neden oldu. Ülke içerisinde bulunan yatırımcıların böyle bir ortamda ileriye dönük yatırım planlamaları yapması da zor görünmektedir. Burada asıl yapılması gereken şey, ülkenin risk primlerinin acilen düşürülmesidir. Bu da ancak köklü ve yapısal reformların yapılması ve uygulanmasıyla başarılabilecek bir durumdur.

Son söz, el parasıyla kalkınma stratejisi izlenmez.