Şimdi bu yazdıklarımdan hemen bir anlam çıkaracaklar bazıları. Ticari itibar sarsılıyor diye.

Yok öyle bir şey.

Şöyle haberleri takip edenlere soruyorum.

Elinde akıllı telefon ile karşıdan karşıya geçen bir gencimiz araç altında kalmadı mı?

Cep telefonu ile mesajlaşırken az kaldı ölmüyor muydu?

Cep telefonu ile konuşurken aracını şarampole düşürmedi mi?

Kaldırıma çıkıp yayaları ezmedi mi?

Say say bitmez.

Bunların örneklerini çoğaltmak mümkün.

Ama bu telefonları satanlar da kalkıp bizlerin gırtlağını sıkmıyor ki alın bu telefonu diye.

Gidiyoruz kendimiz alıyoruz.

Hem de çocuklarımıza alıyoruz.

Şimdi gelelim konuya.

Bir uzman açıklamada bulunmuş. Aynen şöyle:

Medical Park Göztepe Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Selma Bozkurt, “Her yıl dünyada 1 milyondan fazla kişi intihar ederek yaşamına son veriyor. Sosyal medyadaki abartılı hayatlar gençleri tehdit ediyor” diye.

Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, Türkiye’de yılda yaklaşık olarak 9 milyon kişi ruh ve sinir hastalıkları nedeniyle doktora başvuruyor. Gerek bu başvurular gerekse antidepresan kullanımı her yıl gittikçe artıyor. Son 5 yılda antidepresan kullanımı bile yüzde 27 arttı.
Bahçeşehir Üniversite Hastanesi Medical Park Göztepe Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Selma Bozkurt, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde depresyonla ilgili çarpıcı gerçekleri gözler önüne serdi.

Bir de bu işin öbür tarafı var.

Yani sosyal medya.

Medical Park Göztepe Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Selma Bozkurt, bu konudaki görüşlerini ise şu şekilde dile getiriyor:

“Sosyal medyada sıkça mutluluk pozlarıyla dolu paylaşımlar, her anında mutlu, neşeli ve tasasız kişileri görüyoruz. Bu durumun çok normal bir hal olduğu, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kitlelere empoze edilmeye çalışıyor. Özellikle gençler şık mekanlar, güzel yemekler, zayıf, bir manken kadar çekici, zengin ve her daim mutlu gözüken insanlardan, beğeni toplayan etkinliklerden, elit tabakanın katıldığı partilerden oluşan fotoğraflara, paylaşımlara bakıp kendi yaşantısını kıyaslayabiliyor. Kendi yaşantısının bu dünya ile hiçbir benzerliğinin olmadığını görerek mutsuzluğa kapılıyor. Bunun sonucunda yetersizlik, değersizlik düşünceleri, hayattan zevk alamama, enerji kaybı, sosyal içe çekilme, karamsarlık, alınganlık, dikkatte azalma ve odaklanma güçlüğü gibi depresif belirtilerin ortaya çıkması kolaylaşıyor. Toplumsal olaylar ve zayıf olma, güzellik gibi değişen moda akımları psikososyal bir etken olarak özellikle ergen (adolesan) ve genç erişkin kadınlarda depresyonu tetikleyebiliyor”

Bu durumda genç neslimiz nereye gidiyor.

Evladın ebeveyne bile saygısı kalmamış durumda artık.

Varsa yoksa sosyal medya.