TTKD Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici, son yıllarda hızla artan küresel iklim değişiklikleri, kuraklık, vahşi tarımsal sulamalar gibi nedenlerle hızla su kaybeden göllerin deprem yaşadığını söyledi

Türkiye Tabiatı Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, son 50 yılda birçok gölün kuruduğu Göller Bölgesi’ne dikkati çekti. Göller Bölgesi’ndeki göllerin birbirine bağlı olduğunu belirten Dr. Erol Kesici, “Buna ister yaşam bağı, ister göbek bağı denilsin. Eğirdir Gölü’nün başı ağrırsa Beyşehir’in de, Karacören’in de başı ağrır. Göllerimiz ve bölgemiz deprem bölgesinde. Göllerin suları, yeraltı sularının ve kayaçların güvencesidir, tutkalıdır, bütünlüğü korunmalıdır” dedi. Göllerdeki depremin temel nedeninin insan olduğunu belirten Dr. Kesici, “Son yıllarda Göller Yöresi’ndeki göllerimizin birçoğunda neredeyse yüzde 60 su kayıpları söz konusudur. Göllerimiz dünden bugüne kötü yönetimin, popülist bakışın felaketini yaşamıştır. Bugün bir zamanlar dünyanın en çok sayıda doğal göllerine sahip olan yöremiz, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nü kutlayacak günde mi, yoksa kaybettiklerini anacak günde mi?” diye konuştu.

10 GÖL YOK OLDU

Dünyanın en çok doğal gölüne sahip Göller Bölgesi’nde son 30 yıl içinde irili ufaklı 10’dan fazla gölün kuruduğuna işaret eden Erol Kesici, “Türkiye’nin en büyük tatlı su gölleri olan Beyşehir ve Eğirdir göllerinde ortalama su seviyeleri yüzde 60 oranında azalmıştır. Başta milli park da olan Kovada Gölü ve çok sayıdaki göllerimiz aşırı kirlilik nedeniyle kullanamama ve kuruma sürecindedir. Ülkemizin beşinci büyük doğal tatlı su gölü Akşehir kuruyalı, haritadan silineli 10 yılı geçti” diye konuştu. Türkiye’de ve bölgesinde son yıllarda yaşanan iklim değişimleri ve ısınmanın temel nedenlerinin sulak alanların azalmasıyla doğrudan ilgili olduğunu kaydeden Dr. Erol Kesici, şunları söyledi: “Göller, dereler, çaylar, mera, orman vb. alanlarımız dış etkilere karşı uyumlu ve dirençli su toplama ve nem sağlama alanlarımızdır. Kurumanın, yangınların, yağış azlığının nedeni nemin olmayışından kaynaklanmaktadır. Bilim insanları 30 yıl içinde gerekli önlemler alınmadığında tüm ülkelerde de yaşamın çok zora gireceğini öngörmektedir.” Gölleri besleyen dereler, çaylar üzerine kurulan baraj, gölet, set projeleri ve regülatörlerle göllerin baraja dönüştürülmemesi gerektiğini belirten Dr. Erol Kesici, “Göllerin drenaj alanındaki gübreleme ve pestisit uygulamalarıyla tarım alanlarından dönen suların yerleşim alanlarının çok yoğun kanalizasyon atıklarıyla, sanayi atıklarının göllere ulaşımı mutlaka engellenmelidir. Bölgedeki bu atık kaynaklarının arıtma ve filtre sistemleri günün teknolojik koşullarına göre yapılandırılmalı ve çalıştırılmalıdır. Havzadaki tarım şekli ve su kullanımı ekolojik tarıma göre düzenlenmelidir” diye konuştu.

KIYI ÇİZGİSİ VE PEYZAJI KORUNMALI

Dr. Kesici, göllerde kaçak kamış ve saz kesimi, yakımı, toplanması ve çeşitli nedenlerle bu yerlerde arazi açılması, otlatma, yol yapımı gibi etkinliklere izin verilmeyerek göl kıyı çizgisi ve peyzajının korunması gerektiğini söyledi. Yaban hayatının temsilcisi kuşlar, balıklar ve diğer organizmaların, göllerin ekolojik yapısı korundukça bu ortamı tercih edeceklerini belirten Kesici, “Doğal göllerde kirlilik artıkça bitki hayvan topluluklarının korunması söz konusu değildir. Bu nedenlerle göllerin doğal dengesi kısa vadeli çıkarlar için ihmal ve feda edilmemeli, korunmalıdır” dedi. Mehmet ÇINAR/DHA