Karneler çocuklarımızın zeka düzeyini gösteren bir belge değildir. Bir ölçü değildir. Bir sonuç değildir. Karneler onların okul içinde derslerini nasıl ve ne kadar algıladıklarını gösteren bir belgedir.
Bu nedenle karneleri alan çocuklarımızı en iyi notları almışçasına onları sevmeli ve mutlu etmeliyiz. Bunu yaparken de neden ve niçin soruları kendimize sorarak bu soruları öğretmenleriyle konuşmalı, tartışmalı ortak bir yol bulmalıyız.
Çocuklarımıza ders notlarından önce insanca yaşamayı, insancıl olmayı daha doğrusu sevgiyi saygıyı özgürlüğün anlamını öğretmeliyiz. Bu duyguları ve düşünceleri özümsemiş her çocuk başarılı bir çocuktur.
Bazen herkesin aptal, geri zekâlı, yaramaz, gözüyle baktığı bir çocuk, iyi bir öğretmenin elinde bir dahi, bir pırlanta olabiliyor.
Öncelikle insan yaşamında önemli rol oynayan değerli bir bilim adamını size tanıtmak istiyorum. Tohomas Edison kimdir: 1847 yılında Amerika’nın Ohio kentinde doğup 7 yaşındayken çeşitli sebepler nedeniyle ailesiyle birlikte Michigan’a taşınan ve eğitim hayatına burada başlayan Thomas Alva Edison öğretmenlerinin “algılama yetersizliği” teşhisi koyması nedeniyle kısa süre sonra okuldan atılmıştır. Bu kötü başlangıçtan sonra ailesinin desteğiyle 3 yıl boyunca özel öğretmenler ile eğitimini sürdürmüştür.
Oldukça meraklı bir yapıya sahip Edison’un ilgisini ilk önce fizik ve kimya alanları çekti. 10 yaşındayken evlerinin bodrumuna kendi basit kimya laboratuvarını kuran Edison, burada Volta kaplarından elektrik akımı elde etmeye yönelik araştırmalarla ilgilendi. Öğretmen olan annesinin ona kattığı okuma alışkanlığı nedeniyle sürekli okurdu.
Yaşı 12 olunca ailesine katkıda bulunmak için tren istasyonunda gazete, dergi, şeker vs. satarken bir yandan da sahip olduğu küçük baskı makinesiyle “Weekly Herald” adlı küçük bir gazete basıp satıyordu. Kazandığı parayla kendi kimya laboratuvarını kurdu. Michael Faraday’ın “Experimental Research in Electricity” kitabını okuyup oldukça etkilenen Edison Faraday’ın deneylerini tekrarladı ve çalışmaları hakkında notlar tutmaya başladı. Bir gün trende deney yaparken yere döktüğü fosforun yanması sonucu trende yangın çıktı ve trendeki işi son buldu.
ABD’de iç savaşın başlamasıyla, savaşa katılan telgrafçıların yerine işe girdi. Bu sırada 16 yaşında olan Edison yeni bir telgraf cihazı tasarladı ve ilk icadını yaptı. Telgrafçı ofiste yokken mesajları kaydeden bir cihaz icat etti. Telgraf şirketinde gece vardiyasında çalışırken kimya deneyleri yapmayı sürdüren Edison yanlışlıkla yere döktüğü asitin masalara zarar vermesi sonucunda işten atıldı.
İşsiz kalan Edison, 1869’da borç aldığı 35 dolar ile New York’a gitti. New York’ta evsiz ve parasızken, bodrumunda uyuduğu binadaki borsa şirketinin telgraf cihazı bozuldu. Telgraf cihazını tamir eden Edison’u borsa şirketinin patronu işe aldı. Edison işe girdiği yıl aynı anda 4 telgraf çeken bir cihaz geliştirdi ve patentini aldı. Bu cihazın üretim hakkını 40.000 dolara sattı. Buluşlarının sayısını sürekli artıran Edison, bunların patentlerini de satıp 1874’ten sonra en gelişmiş endüstri araştırma laboratuvarının sahibi oldu.

Edison, Amerika Dinamo Makinesi’nin imalatçısı William Wallace’ın yaptığı yeni elektrik lambasını incelemek için davet edildi. Tahta çerçevelere sahip iki kolu olan ve karşısında grafit plaka bulunan basit bir cihazdı. İki plakayı birleştiren elektrik akımı, mavi bir ışık yayı gibi görünüyordu. Gözleri kamaştıracak derecedeki alev, grafit plakaların çabucak erimesine sebep oluyordu. Edison bu sahneden çok etkilenmişti ve aklına müthiş bir fikir geldi “Elektrik ışığı!” Şehirlerde aydınlatma uzun yıllar boyunca mum ve gaz lambaları ile yapılmıştı. Edison bu sistemi değiştirmek için 40-50 iş arkadaşıyla kendi araştırma laboratuvarında işe koyuldu. Yapılan denemelerde cam ampullerin içindeki hava boşaltılarak deneyler sırasında kullanılan maddenin yanması engelleniyordu. Defalarca yapılan denemelerde kömürleştirme işleminden geçmiş mukavva, hindistan cevizi kabuğu, mantar, hatta laboratuvarı gezmeye gelen bir misafirin kızıl sakalı.. gibi pek çok garip madde kullanılmasına rağmen Edison aradığı ucuz ve dayanıklı ampulü yapmayı başaramadı.
Çalışanlarının onu bu işten vazgeçirmeye uğraşmalarına rağmen o yaptığı her adımı not defterlerine kaydetti. 1879 yılının Kasım ayında bir gün oturup neleri değiştireceğini düşünürken ceketinin bir düğmesinin kopuk olduğunu ve oradan bir iplik parçasının sarktığını gördü. Birden yerinden fırlayıp laboratuvarına giderek çalışanlarına bir yumak ipliği küçük parçalara ayırıp kömürleştirmelerini istedi. Yaptıkları bu son denemede havası boşaltılmış ampulün içindeki iplik elektrik verildiğinde kızardı ve sarı bir ışık ortaya çıktı. Ampul saatlerce sönmedi ve Edison burada amacına ulaşmış oldu. Yapılan çalışmalar sonucunda bir elektrik santrali yapmak, 900 binada elektrik şebekesi kurmak, binlerce sayaç yerleştirmek ve yaklaşık 14.000 kadar ampul yapmak gerekti.
4 Eylül 1882 yılında Edison’un işaretiyle şehre elektrik akımı verildiği zaman bütün mahallenin yüzlerce binasında ampuller yandı ve etrafa elektrik enerjisi kaynaklı ışıklar saçıldı. Bu buluşu sonucunda Edison devrinin en büyük meraklısı ilan edildi ve herkes tarafından tanınan bir isim oldu.
İşte bu dâhinin ve öğretmeninin yaşadıkları acılı hikaye
Thomas Edison bir gün eve geldiğinde öğretmeninin kendisine verdiği kağıdı annesine uzatarak “Bu kağıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi”. dedi. Annesi kağıdı açtı ve gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.”
Aradan uzun yıllar geçti ve Edison yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri oldu. Annesinin vefatının ardından eski aile eşyalarını karıştıran Edison, bir çekmecenin köşesinde bir kağıt buldu ve açtı “Oğlunuz “şaşkın” (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…”
Edison saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dahisi haline getirilmiş, “şaşkın” bir çocuktu.
İŞTE HER ÇOCUK İYİ BİR ÖĞRATMEN SAYESİNDE ÜLKENİN DAHİ KAHRAMANIDIR…
HER ÇOCUK ÖNCE İNSANCA YAŞAMAYI ÖĞRENMELİDİR, KARNELER ÖLÇÜ DEĞİLDİR…