Yazımın başlığı çok ağır sözlerle altı çizilse bile anlatacaklarımın sonunda kimlerin bizi öldürmeye teşebbüs ettiğini daha iyi anlayacaksınız.

Bir ay önceydi. Bir restoranda ortak dostları olan birkaç arkadaş bir araya geldik. Sohbet konusu her ne kadar daldan dala sıçrasa da, ana konuyu corona virüsü aldı. İş adamı olduğunu sonradan öğrendiğim bir şahıs, virüsün abartıldığını, bu yüzden de maske takmanın anlamsızlığından söz etti. Antalya’da bir tek virüs vakasının olmadığını, hatta sağlık bakanını adeta suçlarcasına verilen sayıların abartıldığını belirtti. Sonradan öğrendiğim kadarıyla bu zat aynı zamanda üniversite bitirmiş biri. Gelelim 2. şahısa. O da Van’da kardeşinin doktor olduğunu ve o günün sabahı kardeşiyle görüştüğünde bir kaç münferit pozitif vaka dışında her şeyin sakin olduğunu, hastane ve acil servislerde 3-5 hastanın dışında yatakların boş olduğunu anlattı. Doğu ve Güneydoğuda hasta oranı Türkiye standartlarının çok çok altında oluğunu söyledi. Sonradan Hâkim olduğunu öğrendiğim bu şahsın sözlerinden sonra susacak dayanacak gücüm kalmamıştı. Artık patlama notasında ‘’Yeter yahu, Van’da daha birkaç gün önce 50 küsur insan sınırı geçerken güvenlik görevlilerine yakalanmış 40 küsur kişi pozitif çıkmıştı. Size verilen bilgi yanlış. Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa diğer illerde daha yeterli testler incelemeler yapılmadı. Yapılırsa işte o zaman görün hasta sayısını. Neden bu virüsü hafife alıyorsunuz. Bunu siyasi amaçla yapıyorsanız çok ayıp ve yanlıştır. İnsan hayatı siyasallaşmaya teslim edilemez’’ dedim ve konuyu kapattım.

Evet Sonradan gazetecilik merakım nedeniyle bu arkadaşların, Hükümet doğru yolda, her şeye hakim, hatta bakan bey bile abartıyor mesajını yaymak istediklerini anladım.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra sağlıkla ilgili sivil toplum kuruluşlarının ardı ardına verdiği beyanlar bakanlığın verdiği verilerin çok düşük ve yanlış olduğunu, hastalığın kat be kat artıp 2. evre sıçramasına geçtiği açıklamaları hükümetin de hesabını şaşıttı.

Bizlere maske tak diyen yetililer asker uğurlamalarına, kol kola düğün dernek kutlamalarına hatta devlet eliyle binlerce vatandaşın Ayasofya açılışında bir araya gelinmesine ses çıkarmadı. Hatta teşvik edildi de denebilir. Sanki virüsle veya ilahi bir güçle sağlık ve iç içleri bakanlığı anlaşma yapmış gibi…

Aradan birkaç gün geçip hastanenler tıka basa dolunca, yatak kapasiteleri yüzde 90 rakamını aşınca ölüm oranları bakanlığın belirtisinin çok üstünde olunca yetkililer ağız birliği etmişçesine televizyonlarda ektiği virüs tohumlarını adeta temizlemeye, günah çıkarmaya başladılar.

Birkaç önce Antalya Valisi de bir açıklama yaparak, ‘’Covid-19’la İlk olarak Covid-19 konusunda bilgilendirmelerde bulunan Vali Yazıcı, şu an Antalya’da 9 yoğun bakım, 5 cihaza bağlı (entübe) hasta olduğunu ve 20’ye yakında vefat edenlerin olduğunu bildirdi.  Koronavirüs konusunda kenti tehdit eden bir durum olmadığını vurgulayan Yazıcı, “Son 15-20 gündür ülke genelinde olduğu gibi Antalya’da da vaka oranlarında bir artış var. Ancak şu an kentimizi tehdit edecek bir şey söz konusu değil’’ dedi.

Ancak durum öyle değil.

En azından bu konuşmalar nedeniyle herkes rahatladı.

Sokağa çıkın, plajlara inin…

Restoranlara gidin…

Bir masada kaç kişi oturuyor? Kimler maske takıyor, hangi işletme ne kadar önlem almış. Bakın görün. Politik kaygılarla ve Antalya turizm kentidir gerçekleri saklanmak zorundayız diye düşünenlere ise sözüm, ‘’İnsan yaşamından hiçbir şey daha değerli olamaz. Hazine boş… Para lazım. Biz boşaltmadık ki? Torbanın altı delik. İstediğiniz kadar içini doldurmaya çalışın. İğne iplik olmadığı sürece torbanın deliğini kapatamazsınız. İğne yapmak için sanayii, torba için tarım gerekir. İşte o zaman torba dolar.

Bu insanları virüs değil biz öldürüyoruz…

Vurdum duymazlıkla…

Siyasallaşmayla…

Para kazanma hırsıyla…

Ahlaksızlığımızla…

Kendi ipimizi çekiyoruz…