ADI: REŞAT

RÜTBESİ: ALBAY

 

Önce Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nda, sonra Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale cephesinde, sonra ise Muş ve Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunda çok büyük başarılar gösteren Albay Reşat, Mustafa Kemal Paşa‘nın takdiriyle birlikte madalyalar kazanmıştır. 1918’de İngilizlere esir düşen Reşat Bey, daha sonra esaretten kurtulur kurtulmaz Aralık 1919’da Milli Mücadele’ye katılmak üzere İnebolu’dan “İstiklal Yolu” üzerinden Ankara‘ya geçmiştir. Reşat Bey, Mustafa Kemal Paşa tarafından 11. Kafkas Tümeni (sonradan 21. Tümen) Komutanlığı’na getirilmiştir. Yarbay rütbesi ile İnönü ve Sakarya muharebelerine de iştirak eden ve olağanüstü performans gösteren Reşat Beye, son olarak 57. Alay Komutanlığı görevi verilmiştir. Bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Büyük Taarruzun ikinci gününde, muharebenin ve de ülkenin kaderini etkileyecek en kritik mevkide yer alan -Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan- Çiğiltepe’yi düşmandan temizlemesi emredilmiştir.

Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış tahkimatı tamamlamıştır.

İşte, gerisi resmi kayıtlardan

Saat 10.30

27 Ağustos 1922 sabahı 57. Alay bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30’da Mustafa Kemal telefonda komutana

” Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız? ”

” Komutanım, yarım saat sonra alacağız. ”

” Başarılar diliyorum. ”

Saat 10.45

Mustafa Kemal:

”Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.

”Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.”

Saat 11.00

Mustafa Kemal:

”Reşat Bey’i istiyorum.”

”Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım: Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.”

Mustafa Kemal’in gözlerinden yaşlar boşanır:

”Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.”

11.45’te Başkomutanın telefonu çalar:

“Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır, arz ederim.”

 

 

“Üssün komutanı General Hakan Evrim odama geldi. Teröristle mücadele harekâtı olacağını söyledi ve uçaklara mühimmat yüklememi emretti. Albay Ahmet Özçetin kurmay pilotlara kalmasını söyledi. Tümgeneral Mehmet Dişli ve bir de ismini hatırlamadığım Tuğamiral vardı. Saat 18.00’de bizim filoya geldiler. Saat 19.00’da Albay Ahmet Özçetin darbe yapılacağını bildirdi. 15 Temmuz 2016 günü saat 23.00 sıralarında Gölbaşı’nda beklemeye başladık.

Bu uçuşun bir uçuş planlaması olmadığından ‘Aslan-1’ olarak çağrı adını verdiler. Bir saatin sonunda helikopter hangarından iki helikopter çıktığını gördük. Polis Özel Harekât Merkezi’ndeki Gölbaşı’ndaki yerde bulunmakta olan bir Sikorsky helikopteri bombalamak suretiyle imha etik. Amacımız helikopterin Polis Özel Harekât tarafında kullanmasını önlemekti.

Bu sırada F-16’yı iki kişi kullanıyorduk, yanımda Ekrem Aydoğdu vardı. F-16’yı Ekrem kullanıyordu ancak direktifleri ben veriyordum. İkinci uçuşu ise aynı gece ancak gece yarısından sonra 02.00 dolaylarında yaptık. Bu kez Ankara üzerinde alçak irtifa uçuşları yaptık. Darbeye direnenleri psikolojik baskı altına almak için alçak irtifa uçuşları yapmamız söylendi. Ancak biz ses duvarını aşacak şekilde süpersonik uçuşlar yapmadık.”

İşte böyle… Her ikisi de üzerlerine şanlı ordumuzun üniformasını giymişler. Biri sözünü yerine getiremediği için yaşamına son vermiş, diğeri ise kendi milletinin üzerine bomba yağdırmış. Ama tarih birilerini kahraman, birilerini ise şarlatan diye yazar. Ruhun Şad olsun Reşat komutanım.

Esen kalın…