Çocukluk dönemi ile gençlik dönemi arasındaki yıllarım İstanbul’da geçti. O yıllarda ilk kez geldiğim İstanbul’da Zülküf dayım, elimden tutarak asker arkadaşı olan Yusuf Kaya’ya beni götürerek tanıştırdı. Yusuf Kaya Beyazıt’ta Ömür, Gönül, Ruf ve As Düğün Salonları’nın fotoğraf kısmını kiralamış genç bir patrondu. As hariç. Üç  büyük salonun sahibi, Niyazi Baba’ydı. Sert, otoriter ama bir o kadar da merhametli bir adamdı. Çok disiplinliydi. Titizdi. Salonlarına o yıllarda Türkiye’nin en büyük sanatçıları çıkar şarkı söylerdi. Mustafa Sağyaşar, Neşe Karaböcek, Ahmet Özhan, Alattin Şensoy’lar o yılların en popüler sanatçılarıydı.

Her sanatçının kadrosunda da mutlaka komediyeler de vardı. Antenler, Uğur Böcekleri, Zeki ve Metin, Müjdat Gezen ve son olarak Modern Folk Üçlüsü gibi bir çok komedi ikilisi vardı.

O yıllarda ben Yusuf Kaya’nın işletmeciliğinde olan düğün salonlarında ve  Pembe Köşk Gazinosu’nda fotoğrafçılık yapıyordum.

Patronum Osmanlı kökenli yani Balkanlı olmasına karşın beni bir Kürt olarak yıllarca yanında çalıştırdı. Yanında çalışanlara, hepimizi ayrı ayrı  sevdi. Asla sağcı, solcu, Kürt, Türk, Laz, Ermeni ayrımı yapmadı. Ötekileştirmedi.

O yıllarda komedyenlerin hemen hemen hepsi sahnede.  O yılların liderleri olan  ve bu gün hayatta olmayan ruhları şad olsun Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit vardı. Komediyeler, ünlü sanatçı Rahmetli Zeki Müren gibi ünlü sanatçıların ve siyasi liderlerin taklitlerini yapar taşlamalar sunarlardı.

Salonda ister sağcı ister solcu olsun, her taklitte avuçları patlarcasına alkışlar saygı ve beğeni duygularını ifade ederlerdi.

Tiyatroların ana konusu ise yüzde 60, yüzde 70’i lideri hedef alan mizahıyla hazırlanırdı. Ön sıralarda zaman zaman liderler eşleriyle gelir kendilerini kahkaha ve sevgiyle, saygıyla izlerlerdi. En ağır eleştiri rahmetli Erbakan ile Demirel için yapılırdı.

O yılarda ülkeyi kan gölüne dönmüş vaziyetteydi. Bir yanda sağcılar, bir yanda solcular bir de yeni türeyen Erbakan’cılar vardı.

Sık sık ülkede sıkıyönetim uygulanır. Sık sık yollar kesilir kimlik sorulurdu. Emperyalist ülkeler ve iş birlikçileri derin devletin hüküm sürdüğü yıllardı.

Gırgır gibi mizah dergisi daha o yıllarda 1 milyon ve üstünde satış yapar, sağcısı da, solcusu da bu dergiye aboneydi.

Bu dergi liderleri öyle kapak yaparlardı ki, dil uçuklatan karikatürler çizerlerdi. Zaman zaman sıkıntılar yaşanmadı değil. Hapse girenler bile olmuştu. O yıllar liderler komedyenleri izler, hatta kulise gelerek kutlarlardı.

O yılların derin devlet etkisinde olmasına karşın, savcılar emir almaz ve kimseyi polis nezaretinde mahkemeye getirtmezlerdi.

Onlar sanatçıydılar…

Onlar halkın önderi, halkın sesi, halkın sanatçılarıydı..

Sanatçı eleştirir…

Sanatçı muhalifti her zaman…

Bu onların yapısında, doğasında vardı….

Kimseye kula kulluk etmez, çıkarları doğrultusunda sadece halktan taraftılar..

Bitti o günler…

Rafa kalktı hoşgörü, eleştiri, yanlışları görmek..

Liderlere etten yalaka duvarlardan set oluşturuldu..

Ya bizdensin ya değilsin olduk….

Kula kulluk eder olduk…

Ne güzeldi o yıllar…