Tarihsel süreç boyunca siyasal iktidarlar, ekonomide meydana gelen değişimleri kontrol altına alabilmek için bu değişimler içerisinde yer alan paranın üzerinde imtiyaz sahibi olmak istemişlerdir. Bu yaklaşımdan en çok etkilenen kurumlar ise merkez bankaları olmuştur. Merkez bankası bağımsızlığı sadece bir kavram değil, her yazarın bakış açısına ve ulusal özelliklere göre farklılık gösteren bir göstergedir.

Merkez bankalarının görevlerini icra etme sürecinde sahip oldukları yetkiler kullanılırken siyasi ve bürokratik etkiye maruz kalmadan karar alabilmeleri ve bu kararları uygulayabilmeleri “bağımsızlık” olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda merkez bankası bağımsızlığını, parasal değerinin devletin kısa vadeli çıkarlarının ve keyfi uygulamalarının önüne geçilmesi olarak tanımlamak mümkündür.

Ekonomide güven ortamı gereklidir. Tüm dünyada olduğu gibi örneğin Amerikan Merkez Bankası (FED) Avrupa Merkez Bankası (ECB) İngiltere Merkez Bankası (BoE )ve diğerleri gibi kurumsal kimliği güçlü merkez bankalarının ve tabi ki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın da (TCMB) bağımsızlığı, ekonomi kurumlarındaki en temel unsurlarından biri olup Merkez Bankası Kanununda da bu amaçla düzenlenmiş maddeler içermektedir.

Son dönemde ülkemiz açısından Merkez Bankası bağımsızlığını değerlendirirsek, durum biraz vahim gibi duruyor. Peki, nedir bu durumu vahim kılan şey. Merkez Bankası bağımsızlığı makroekonomik istikrar için şarttır. Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesi, uluslararası piyasalarda ‘güven erozyonuna yol açacaktır. Güven erozyonunun en önemli sonucu da ülkenin risk priminin artmasıdır. Artan risk primi TL’nin değer kaybını hızlandıracak ve kurlarda yukarı yönlü bir harekete neden olacaktır. Kur artışı ile birlikte maliyetlerin artması enflasyonu tetikleyecektir. Dolayısıyla uluslararası piyasalara güven verebilmek için Merkez Bankası’nın bağımsızlığı önemlidir.

Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesi gerektiği yönündeki açıklamalar oldukça da talihsizdir. Bu bir anlamda ekonomiye müdahale anlamına gelmektedir. Özelikle merkez bankalarının fiyat istikrarı ile mücadele konusunda uygulayacağı sıkı para politikaları sonucu çoğu zaman eleştiri oklarıyla karşı karşıya gelmektedir. Merkez Bankalarının uyguladığı sıkı para politikasına bağlı olarak yüksek faiz oranları her zaman tartışma konusu olmuştur. Hükümetlerin çoğu zaman fiyat istikrarını ekonomik büyümeye feda etmeyi yeğlemeleri, merkez bankası ile hükümetin karşı karşıya gelmesiyle sonuçlanmaktadır. Ülkemizde de tam bu olmaktadır.

Ekonominin bir istikrar sağlayabilmesi için en azından kısa vade de uluslararası piyasalarda güveni sağlayan uygulamaları benimsemesi gerekmektedir. Merkez Bankasının bağımsızlığı denildiğinde MB’nın enflasyon hedefini ve uygulanacak para politikasını gerçekleştirirken hükümetin siyasi baskısı altında kalmamasıdır.

Merkez bankalarının bağımsızlığı, enflasyon yaratarak ekonomideki istikrarı bozan ve hükümetin baskıları sonucu uygulamaya konulan para politikalarının uygulanmasını demokratik yollarla engellemek için geliştirilmiş bir kavramdır. Merkez bankası bağımsızlığı, en temelde paranın değerinin siyasal iktidarların kısa vadeli çıkarları ve keyfi uygulamalarına feda edilmemesini ortaya koymaktadır. Merkez Bankasının bağımsızlığını genel bir tanım olarak yukarıda ifade etmiş olsak da bağımsızlıkla ilgili pek çok tanım ve sınıflama yapılmaktadır. Âmâ son yaşanan Merkez Bankası başkanı ataması uluslararası piyasalarda güven erozyonuna yol açabilecektir. Yaratacağı sonuçları şu aşamada öngörmek oldukça zor görünmektedir.  Ama önümüzdeki süreçte neler olacağı ortaya çıkacaktır.