İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır, derler. Konuşmak, karşımızdakini anlamanın, iletişimde bulunmanın, kendini ifade etmenin temel yoludur. 

            Bilmem farkında mısınız? Konuşmalarımızın önemli bir kısmını cep telefonları ile yapar hale geldik. “Cep telefonu” denilen ama bizim ülkemizde daha çok elde taşınan, bu yüzden adının “el telefonu” olarak değiştirilmesi gerektiğini düşündüğüm cihazlar çok hızlı bir şekilde hayatımıza girdi ve artık vazgeçilmezimiz oldu.

            Cep telefonu kullanım yaşı konusunda yapılmış bir anket çalışması olup olmadığını bilemiyorum ama çevremde izlediğim kadarıyla ilköğretimdeki çocuklar cep telefonu taşıyorlar, okul öncesi grup da telefon kullanmayı biliyor. 

            Kişi başına düşen cep telefonu sayısında da iddialıyızdır. Ülkemizde üç GSM (Global System for Mobile Communications, Türkçe: Mobil İletişim İçin Küresel Sistem) operatörü cep telefonu ile iletişim hizmeti sunmaktadır. Birbirinden bağımsız olan ve hizmet anlayışı farklı bu operatörler arasındaki rekabete yetişemeyen vatandaşlardan bazıları üç operatörden de hizmet almakta ve bunun karşılığı olarak üç adet telefon taşımaktadır. İlginç bir durum!

            Üç GSM operatörün bütün ve tek çabası abone sayısını arttırmak ve onları birbirleri ile daha çok konuşturmaktır. Reklâm ve alt yapı hizmetlerine harcanan dünya kadar kaynağın başka ne sebebi olabilir? Müşteri sayısının artması şirketin kasasının dolması demektir. 

            Yeni kabul edilen düzenleme ile GSM operatörleri arasında geçiş işlemleri kolaylaştı. Rakip operatörler birbirinin müşterilerini kapma yarışına girdiler. Bunu cazip kılmanın yöntemi de ucuza daha çok konuşma ve kısa mesaj gönderme alternatifleri yaratmaktır. 

            Fark ettiyseniz, son zamanlarda cep telefonu ile ne kadar çok ama boş konuşuyoruz. Gece gündüz açık olan –uyurken başucumuzda duran- elimizin altından ayırmadığımız telefonlar ile 90’lı yıllarda tanıştık. Bu tanışıklık çok kısa zamanda vazgeçilmez ahbaplığa hatta yakın akrabalığa dönüştü. Telefonun babası Alexsander Graham Bell dahi bizim, cep telefonu ile ilişkimizin derinliğini görse hayrete düşerdi.

            Daha inanılmazı var. Tek elinde üç tane cep telefonu taşıyan adamın, telefonlarının üçü birden çaldığında ne yaptığını görseydi, Bell’in nutku tutulurdu. 

            Sabah mesaiye yetişmek üzere evden erken saatlerde çıkmam gerekiyor. Erken olayı güneşin doğumundan bir süre sonrayı işaret ediyor. Buna, belediyenin otobüslerinin ilk seferi de diyebiliriz. Uykulu gözler ile otobüsün koltuğunda sallanırken cep telefonları çalıyor. Gece boyu uykuda olduklarından dili şişen vatandaş “konuşmaya” başlar. 

            Balık istifi yolcu taşıyan toplu taşıma aracının her bir köşesinden telefon zilleri geliyor. Bu konuda da çok yaratıcı ve engin bir zil sesi çeşitliliğine sahibiz. Vatandaşın telefonu kuş, su, para, bebek sesi, ıslık, arabesk, folk, klasik müzik ve bilumum değişik melodiler ile konuşma vaktinin geldiğini haber verir. 

            Son zamanların modası “üç kuruşa gece gündüz boş konuşturan” tarifeden yararlanan vatandaş, gözlerindeki çapak ve sesindeki uyku mahmurluğuna aldırmadan konuşur. Ne konuşulduğu önemli değildir. 

            Meğer cep telefonu ile anlatacak ne çok şeyimiz varmış. Anlat anlat bitiremiyoruz. Sadece otobüslerde, arabalarda değil kaldırımda giderken de insanların elinde bir cep telefonu sürekli konuşurlar. Kulağa bir aparat ile takılan cep telefonlarını ilk gördüğümde şaşırmıştım. Önüm sıra giden adam elini kolunu sallayarak konuşuyor, sanki karşısındakine bir şeyler anlatıyordu. Deli herhalde diye düşünürken, adamın yanından geçerken fark ettim kulağında duran küçük cihazı. Teknoloji, yürürken insanın eli, kulağına asılı kalmasın diye canla başla çalışmış ve kulağa monte edilen cep telefonu üretmiş. Buna şapka çıkarmak gerekir. 

            Cep telefonu ile konuşmak ilk zamanlar ciddi bir gösteriş aracıydı. Cep telefonunun ilk çıktığı yıllar. Öyle ilkokul çocuklarının eline kadar düşmemiş. Parası olanın aldığı, şimdilerde ilk modellerinin müzede tebessüm edilerek seyredildiği telefonlar ile toplu taşıma araçlarında hem de yüksek perdeden konuşmak o kişilere farklı bir sınıfta olduğu kanaati yaratıyor olmalıydı. Sözünü ettiğim bu dönem köşe başının telefon bayi olmadığı, piyasanın bu kadar kızışmadığı, yirmi kişiden birinde telefon olduğu, toplumda önemli bir kesimin bunu lüks ve gereksiz gördüğü zamanlardı. Telefon inadına uzun uzun çaldırıldıktan sonra ağır ve törensel hareketler ile bulunduğu yerden çıkarılır, konuşmayı başlat tuşuna basılır, havada telefonu tutan kol ile büyük bir kavis çizilir ve herkesin duyacağı bir şekilde konuşulurdu. Bir taraftan da yan gözle hayran bakışlar yakalanmaya çalışılırdı. Bana bakın, ne kadar önemli bir adamım ki cep telefonu ile konuşuyorum mesajı verilirdi. 

            Bu günlerde cep telefonu ile kendini ifade ediş şöyle olmaktadır. Hızla şekil ve fonksiyon değiştiren ve klasik deyimle “son model” diye tarif edilen cihazlar elde dolaşmaktadır. En son ve yüksek modele sahip olmak bir gösteriş yöntemi haline geldi. Asgari ücret ile çalışan, açlık sınırının altında maaş alan vatandaşın elinde maaşının üç, dört katı tutarında cep telefonu taşıdığını hemen yakınımızdaki kişilerden görebiliriz. Buna denecek laf şudur: “Ayranı yok içmeye ama son model telefon ile başlar boş konuşmaya.” 

            Çoluk çocuk, yediden yetmişe cep telefonsuz evden dışarı adım atmıyoruz. Cep telefonunu yanına almadan evden çıkanlarda ne hikmetse bir boşluk oluşur. Bu denli vazgeçilmezdir. Akşama kadar, evde  unuttuğu cep telefonunda kalır aklı, acaba kim aradı, kimden mesaj geldi? Telefon böylesine hayatidir. 

            Cep telefonu icat oldu, yüz yüze konuşmak tarih oldu, abartısı çok da yersiz değil. Arkadaşlar, dostlar, sevgililer, akrabalar ile yapılan cep telefonu konuşmalarında, süre bakımından sınır tanımayan GSM operatörlerinin sınırlarını zorluyoruz. Bir arkadaşım sevgilisi ile saatlerce konuştuğunu, gece yatarken de telefonu açık bırakıp birbirlerinin soluk alışverişlerini dinlediklerini söylemişti. Bu kadarına da pes dedim. 

            Yüz yüze geldiklerinde iki cümle kurup sohbet edemeyen kişiler cep telefonu ile saatlerce konuşmaktadırlar. Bizi cep telefonu ile bu kadar çok konuşmaya iten bir sebep var mıdır?

            Cep telefonu ile aynı bina içindeki kişilerle de konuşuruz. Yan odadaki iş arkadaşımızı cepten ararız. Çay ocağından çay isterken cep telefonunu kullanırız. Buraya denk düşen deyim de ‘Arabın yağı çok olunca…’ gerisini siz getirin.

            Bizim bu denli çok ve boş konuşmamızdan en çok da GSM operatörleri ve baş döndürücü bir hızla gelişen cep telefonu sanayi kazançlı çıkmaktadır. 

            Cep telefonlarının hayatımızda yarattığı kolaylığı inkâr edemeyiz. Kimi zaman hayati öneme haiz işlerde de kullanılmaktadır. 

            Diğer taraftan aşırı cep telefonu kullanmanın kansere yol açtığı, beyin hücrelerine zarar verdiği, baş ağrısı, görme kaybı gibi hasarlar yarattığı uzmanlar tarafından ifade edilirken o kadar çok ve boş konuşmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum.