Neslican, 14 Mart 1998’de, Bursa’da, Rizeli bir anne ve Manisalı bir babanın kızı olarak dünyaya geldi. Çok mutlu bir ailede doğmuş, kabına sığamayan, deyim yerindeyse hiperaktif bir çocuktu o. Bir gün hayat hikâyesini anlatırken de söyleyeceği gibi, “Komşu çocukların ezeli rakibi”ydi. Neslician’ın çocukluğu ve eğitim hayatı, annesinin memleketi Rize’de şekillendi. İlköğretim ve lise eğitimini Rize’de tamamlayacak basketbol ve atletizmle ilgilenecek, hareketli ruhuna araçlar bulacaktı. 2016’da Fen Lisesi’nden mezun oldu. Hiperaktivitesi, tüm yaramaz ruhu bir yana, çalışkan bir öğrenciydi Neslican. Henüz 19’unda hayat hikâyesini anlatmak için Ayşe Arman’a verdiği röportajda, Arman’ın “Fen lisesine girebilmek zor…” cümlesini karşılarken, üniversite hayallerini de şöyle anlatıyordu: “Valla bitirebilmek, girmekten daha zor! Ama çok sevdim okulumu, aldığımız eğitimi. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık’a girmek istiyordum. Sıralamam kötü değildi ama ben tercih yapmamayı seçtim.” Evet, Neslican aslında hiç de fena sayılmayacak bir puan almıştı üniversite sınavından ama o, daha iyisini istiyordu. Canla başla çalışıyordu. İşte bu sıralarda başladı bacağındaki o ağrılar. Sürekli spor yapan, hareketli bir yapısı olduğu için olsa gerek, doktorlar pek ciddiye almadı. Kas ağrısı, yırtılması olabileceği düşünülüyordu. Sınava hazırlanıyordu nihayetinde Neslican ve bunca stres arasında bu tür şeyler normaldi. Doktorlar haklı olsaydı, belki Neslican’ın sıradan bir hayatı olacaktı ve biz, onu hiç tanımayacaktık. Aslında sanırım hepimiz bunu dilerdik hatta kendisi de. Ama bir yandan bu süreç ona ne çok şey öğretecekti ona ve bize! İşte bu, insan olmanın kekremsi yanıydı. Bir şey başımıza gelmeden hayatı sevmek, yaşamanın değerini öğrenmek öyle çok kolay değildi.  Kanseri içselleştirmedi. Onu yok da saymadı ama gözünde de büyütmedi. 3 aylık Kemoterapiden sonra tümör, tedaviye olumlu cevap vermiş, az da olsa küçülmüştü. Yine de bu, bacağının kurtarılabileceği anlamına gelmiyordu. Bir sonraki adım olarak doktorlar, Neslican’ın daha ağır bir Kemoterapi almasına karar verdi. Bu kez bu süreç 2 ay sürecekti.  Neslican’ın hayatının ilk dönüm noktası kanser olduğunu öğrendiği an ise, ikincisi de kesinlikle ameliyat olduğu gündü, 20 Temmuz 2017. Elinde ruju ile bacağı ile son pozunu verdi. Ve Neslican tüm hayat bağı ve ışığı ile bunun bacağı ile olan son fotoğrafı olduğuna kesinlikle inanmıyordu. Bacağı, onun bacağı olmaktan vazgeçmesin diye 5 ay, koskoca 5 ay Kemoterapi almış, tarifsiz acılardan geçmişti. İsyan etmedi, vazgeçmedi! Tüm güzelliği ile ameliyat sedyesine uzandı. Ameliyat başlamadan önce yaptığı son şey, bacaklarını, ayaklarını birbirine dokundurmak oldu. Uyandığında, bunun bacağına veda etmek anlamına geldiğini kavrayacaktı. Sol bacağı, eşinden ayrılmadan önce ona son bir kez dokunmadan edememiş gibiydi. Şöyle bir paylaşımın çıkmıştı karşıma: “Kardeşim yaşında bir arkadaşımın vefat haberini aldım onkoloji koridorunda. Herkes dayanamadı, gücü yetmedi, bilmem ne. Sanki kanserin ne olduğundan, çektiği acıdan haberleri varmış gibi. ‘Mücadelesi çok güzeldi!’ diyeceksiniz dayanamadı değil! Güzel uyu Taner’im, mücadelen çok güzeldi.”