Bir önceki köşe yazımda hayat şartlarının ne kadar ağır olduğundan söz etmiştim. Ülkede kriz yok diyenlere karşı köşe yazımı Facebook da paylaşırken şu başlıkları attım. ‘’ÜLKEDE KRİZ YOK, AKARYAKIT SUDAN UCUZ, DOLARLAR YASTIK ALTINI DOLDURDU, SIRA DÖŞEĞİ DOLDURMAKTA, HERKES ET YİYİYOR HEM DE ŞARBONLU, MARKETLER SUDAN UCUZ… KİM AÇLIKTAN ÖLMÜŞ Kİ BEDEVA KEK YE KARDEŞİM’’

KİMİN UMURUNDA…

Ardından da köşe yazımda, ‘’Dün televizyonda haberleri izlerken Venezüella Başkanı Maduro ve güzel eşi ünlü Nusret Et Restoran’da et yiyorken, görüntülenmişler basına. Nusret de maharetini döktürmüş Başkan ve eşine. Haberler Dünyada ve ülkeleri Venezüella’da adeta yankı yapmış. Neden mi! Neden olacak halk aç, perişan, ülke batakta… Onlar Türkiye’de et ziyafeti çekiyorlar, umurlarında mı acaba o yoksul vatandaşları… Umurlarında olmadığı kesin. Onlar sarayda yaşıyor. Saraylarda yiyip içiyorlar… Birden aklıma bir öykü geldi, güzel bir hikâye… Hikayemden ne çıkarırsınız , ne anlarsınız bilemem” demiştim.

Yusuf abi yazıyı çok çarpıcı bulmuş bulmasına da bazı konularda beni uyarmak adına kulaklarımı çekmek için İstanbul’dan aradı. Zaman zaman yazılarımı okur ve beni arayarak engin yaşam deneyiminden örneklerle bana yol gösterir.

Yusuf abi kim diyeceksiniz. Yusuf abi İstanbul doğumlu Beyazıt çocuğu, Bulgar göçmeni bir ailenin en büyük erkek çocuğu. Ben onu askerden geldiği yıllarda tanıdım. Yeni fotoğraf stüdyosu kuran Yusuf abinin yanında işe başladım. Karanlık Oda’da usta yardımcısı yani kalfaydım. Yusuf abi İstanbul’un 5 büyük düğün salonunun fotoğrafçısıydı. Bu da Türkiye’nin en büyük salonları anlamına gelir demektir. Ben bir Kürt çocuğu olarak yıllarca onun kurduğu işte çalıştım. O işte 2 kardeşi, bir Ermeni çocuk ve bir Kürt ben vardım. Diğerleri farklı illerden İstanbul’a göç eden ailelerin çocukları. Beyazıt’ta biz aile gibiydik. Siyasetin en kanlı günleriydi. Yusuf abi ve ailesiyle çok yakındım. Bir gün bile beni kardeşinden, yeğeninden, ya da diğer çalışanlardan ayırmadı. Üstelik de benim gibi ülkelerin kendi kaderlerini tayin hakkını savunurken bile Yusuf abi hep yanımda oldu.

Ermeni çalışan da oldu, Rum dostlarımız da hep dost kardeş gibi aynı geminin içendeydik. Bu bilinçle çalışıyor sohbet ediyorduk. Yusuf Abi, “Bir çay 7 liraya satılırken, her yer tıklım tıklım. Halk yoksul, halk aç, halk fakir diyorsun ama herkesin altında araba var. Bu gemi hepimizin batarsa hepimiz boğuluruz. Korkma gerçekleri ama sadece inandığın gerçekleri yaz. Biliyorum Bakanı Valisi, vekili hakkınızda davalar açarak sizi korkutmaya çalışıyorlar, halk için gelecek yavrularımız için ülkenin geleceği için korkmadan yaz’’ dedi.

Tarikatların ülkeye verdiği zararı ona hatırlatınca da ‘’Kardeşim din adamı asla ve asla siyaset yapmaz. Din işine siyaset girmemeli yoksa bu ülke çok zarar görür’ ’diye konuştu.

Evet, Yusuf abi…

Rahmetli Turgut Özal’ın ‘’Orta Direk’’ dediği küçük burjuvayı hatırla. Orta sınıf mı kaldı be abi..

Dolar kanatlı bir kuş misali nereye ne zaman konacağı belli değil..

Doğal gaza yüzde 94, elektriğe yüzde 24, suya yüzde 24, ekmeğe yüzde 25, benzine yüzde 20, ayçiçeğine yüzde 42, damacana suya yüzde 50, tereyağına yüzde 65, tuvalet kağıdına yüzde 55, yumurtaya yüzde 100, kırmızı ete yüzde 30 zam geldi. Marketler zinciri bazen doları senin dediğin gibi bahane ederek bazı ürünlere yüzde 100 zam yaptılar.

Başkanlar sus pus, bozuk gıdalar piyasada gırla satılıyor. Denetim yok, suç çok, suçluyu yakalayan yok….

Adamın biri halkı bilmem ne yapacağını söylüyor, bu adama devlet sahip çıkarak bir yandan vergi borçlarını siliyor, bir yandan yeni devlet işleri veriliyor…

Orta sınıf uçtu gitti kayboldu…

Zengin çok zengin fakir daha da fakirleşti…

İşte hallerimiz aynen böyle be Yusuf abi…

Artık hayat çok zor be Yusuf abi…

Hırsızların katillerin itibar gördüğü ülkemde,

Onurlu yaşamak çok zor be Yusuf abi…