İnternette gezinirken John Perkins’in ekonomi ile ilgili yazılarını gördüm. Önce göz gezdirirken birden konunun içine daldım ve bir solukta bitirdim. Zaman nasıl geçti ne kadar geçti bilmeden ve aldırmadan okudum. Çok ilgimi çekmişti. Ülkemin içinde bulunduğu durumu O kadar güzel ve net anlatıyordu ki, sanki özel olarak bizim için yazmıştı. Bu nedenle okuduğum bu ekonomi yazısından birkaç paragrafı sizler için yazıyorum.  Bunu okumadan önce meraklılara John Perkins kimdir önce onu vereyim…

JOHN PARKİNS KİMDİR?

John Perkins, 1968 yılında BM Ekvator barış gücüne gönüllü oldu. 1970 yılında Boston stratejik danışmanlık firması Chains T. Maın’de çalıştı. Daha sonra ulusal güvenlik ajansı NSA’da çalıştı. Sonradan Perkins NSA’nın bir çeşit istihbarat örgütü olduğunu söylese de, NSA bunu yalanladı. John Perkins kitabında batılı güçlerin az gelişmiş ülkeleri finans sağlama umudu vererek nasıl sömürdüklerini anlatır. John Perkins ekonomik tetikçiler olarak tanımladıkları sistemdeki güçler ve liderleri, gelişmekte olan ülkeleri kredi almaları için ikna eden görevler üstlendi. Perkins’in iddiasına göre ABD ve çeşitli şirketler ülkelere kredi vererek (IMF ve benzeri kuruluşlar aracılığı ile) onları kendilerine bağımlı kıldılar. Daha sonra ülkeler krediyi ödeyemez hale getirip ülkelerin kaynaklarını sömürmeye başlarlar. Perkins kitabın ABD ve çeşitli şirketlerin baskılarına rağmen yayınladığını söylüyor. Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez kitapta anlatılanların kendi ülkesine de yapılmak istediğini ancak kabul etmediğini söyler.

Sene 2005 Türkiye ile bir alâkası olmayan John Perkins kitabında anlatıyor;

Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız.

Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi “ASLA” o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede ‘proje‘ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer.

Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havaalanları yapılır.

Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır.

Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler.

Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; “Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Milletler de bizim için oy verin!

 

Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın…”

Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz.

Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.”

İşte böyle siz de şaşırdınız mı?