SGDD ile MUDEM’in araştırmalarına göre, dünyadaki en yüksek mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan Türkiye’de, 3 milyon 559 bin 262 kişi ile ülke nüfusunu oluşturan her 20 kişiden 1’i mülteci. Son 7 yılda ülkemizde 311 bin Suriyeli bebek dünyaya geldi

Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) ile Mülteci Destek Derneği’nin (MUDEM) Ankara’da düzenlediği proje kapsamında, Türkiye’nin birçok ilinden gelen gazetecilere mülteciler hakkında bilgilendirmeler yapıldı. Toplantının 2. gününde, Habertürk Gazetesi Yazarı Muharrem Sarıkaya, Reuters Haber Ajansı Foto Muhabiri Ümit Bektaş, UNICEF Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Sema Hosta, Kanal D Ankara Temsilcisi Ercan Gürses, Global Haber Ankara Temsilcisi Faruk Demirel ve Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Ayşad Güdekli konuk oldu.

3,5 MİLYON SURİYELİ

Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları toplantısında SGDD ve MUDEM işbirliğinde yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan veriler de dikkat çekti. Yapılan araştırmalar sonucu, Türkiye’de 2011 yılından 2018 yılına kadar Suriyeli mülteci sayısının 252’den 3 milyon 559 bin 262’ye yükseldiği açıklandı. Araştırmalar doğrultusunda, ülkesini terk etmeye zorlanan Suriyelilerin yüzde 63.3’ü Türkiye’de yaşarken, bu oran ülkemizde 60, Birleşmiş Milletler üyesi devletinin nüfusundan daha fazla Suriyeli olduğunu gösteriyor. Dünyadaki en yüksek mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan Türkiye’de, yaklaşık 1 milyon okul çağına gelmiş Suriyeli çocuk ve Türk üniversitelerinde eğitim alan 20 binden fazla Suriyeli genç bulunuyor. Son olarak araştırmalar kapsamında ülkemizde 3 buçuk milyon Suriyeli ve yaklaşık 500 bin Suriyeli olmayan mülteci yaşıyor.

SUÇ MEDYADA MI?

Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç Dr. Ayşad Güdekli toplumsal cinsiyet ve medya konusuna dikkat çekerek, özellikle yerel medyanın bu konuda hassas olduğuna değindi. Kadın ve çocuk konusunu ele alan Doç Dr. Güdekli, anlamların birbirine karıştığını belirterek, “Toplumsal cinsiyet kavramı biyolojik olarak kadın ya da erkek olarak dünyaya gelen insanları kültürel ve sosyal anlamda ayrıştırıyor. Bunu yaptığımız akademik çalışmalar sonucunda da görüyoruz. Bulunduğumuz coğrafya ve bölge olarak ataerkil bir toplumda yaşıyoruz. Haberlerin çoğunda kadın ifadesi kullanılıyor. Yani kadın kelimesini özellikle vurguluyoruz. Cinsiyetçi ayrımı, hem mülteci hem de kadın ve çocuk kavramları üzerinde görüyoruz. Basına yansıma konusunda ötekileştirme var. Bu toplumsal bir sorun. Mültecilerle ilgili medyada zaman zaman çarpıtmalarla da karşılaşıyoruz. Mültecilerin göç nedenleri kendi tercihleriymiş gibi algı yaratılabiliyor. Onun dışında mültecilerin çoğunluğu erkek gibi aktarılıyor. Fakat yapılan araştırmalar sonucunda mültecilerin yüzde 70’inin kadın ve çocuktan oluştuğunu görüyoruz. Tüm bu çarpıtmalar hepimizde soru işaretlerine neden oluyor. Medyada mültecilerle ilgili bir algı mı oluşturuyor? Medyadaki çalışanlar bilerek mi bunu yapıyor yoksa bu durum toplumun yansıması olarak mı çıkıyor? Bu soruların yanıtını bilmiyoruz. Fakat belirtmek isterim ki tüm bu sorunlar karşısında basına önemli bir iş düşüyor” ifadelerini kullandı.

KAVRAM KARMAŞASI

Mültecilerle ilgili konularda doğru terminoloji ve kavramların kullanımı konusunu açığa kavuşturan SGDD Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, mülteci, kaçak, sığınmacı ve göçmen gibi kavramların açıklamasını yaparak, özellikle medyada kullanımının dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Kavlak, “Mülteci temel olarak 5 kritere dayanıyor. Mülteci, kişinin hukuki statüsüne, gönüllü olarak göç ediyor olup olmamasına, göç etmemesine yol açan etkenlere ve göç ettiği yerde ne kadar kalacağına bakılmaksızın ülkeler arası sınırları geçen veya geçmiş olan ya da aynı ülke sınırları içinde hali hazırda ikamet ettiği yerden uzaklaşmış kişilere denir. Kişilerin bir ülkeye gidip kendi ülkesindeki sıkıntılardan dolayı korunma talep etmesine ise sığınmacı denir. Kişinin ülkesinden ayrılma süresi netleşene kadar geçen süreye sığınmacı denir. Tespit edildikten sonra ise mülteci olur. Bu terimleri kullanırken dikkat edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kişileri suçla ilişkilendiren bir terim haline gelebiliyor” şeklinde konuştu.  FATMA ARSLAN / ANTALYA GÜNDEM ÖZEL HABER