Ramazan ayı başladıktan sonra bereketini de birlikte getirdi.

Çarşıya, pazara çıkan vatandaş, özellikle sebze fiyatlarındaki düşüklüğü görünce seviniyor.

Vatandaş seviniyor da, üreteci ne yapıyor?

Türkiye’nin sebze ambarı olarak bilinen Antalya ve ilçelerinde üretilen ürünler neredeyse üreticinin elinden yok pahasına alınıyor.

Yani domates, biber, soğan, karnı bahar, patlıcan, kabak, pırasa…

Aklınıza gelen tüm sebzeyi üreten bilir çektiği meşakkati.

Geceleri uykusuz kalır sulamak için.

Sulamadan önce ve sonra ise gübresi ilacı…

Ürünler yetişti mi toplanması…

Bunların nakliyesi,

Daha aklımıza gelmeyen maddeler var tarımda girdi olarak.

Pazarda kilosu bir liraya satılan domates, halde 50 kuruş, üretici de ise 30 kuruşmuş.

Bu durumda üreticinin haline kimler acısın.

Kazandığından vergi veriyor. Ürününü sattığı zaman aldığı ilacın, tohumun parasını ödüyor.

Traktörünün mazotu, okula giden çocuğunun kitabı, harçlığı…

Bunlar yok daha hesapta.

Bir de tarlayı kiraladıysa, yandı bitti o üretici.

Hani kızı varsa ve gelinlik çağa geldiyse,

Eskisi gibi hasat sonunda düğün yapayım devri de kapandı sanırım.

Çünkü elde avuçta bir şey kalmıyor ki, hasat sonu düğün yapsın, kızına çeyiz alsın.

İşin özü şu.

Ramazan bereketi bizler için iyi.

Ucuzluk olsun ama üreten de düşünülsün.

Girdileri ucuzlatın ki onlar da kazansın. Yoksa masrafını kurtarmak için zam yaparlarsa!…

Yapamazlar.

Komisyoncu ne derse o olacak. Kendi başlarına fiyat belirleyemez üreticiler.

Girdilerin yanında bir de aracı kurumlar aradan çıkarılması gerekir sanırım…