Zalimler zalimi Diyonis’e gizlice yaklaşırken, Damon’un üzerinden bir hançer çıktı.  Zaptiyeler onu hemen zincire vurarak kralın önüne çıkardılar. Canavar, kaşlarını çatarak gürledi: Zalim kralın emri var, beni öldürmek için çarmıha gerdirecek. Onu öldürme düşüncemi, kanla ödemem gerek. Fakat şimdi beni üç gün serbest bıraktılar, kardeşini sözlüsüyle evleninceye kadar. Bu arada sen, kralın yanında rehin kalacaksın, ben gelip kurtarıncaya değin. Sadık dostu, Damon’u kucakladı, hiçbir şey söylemeden zalim krala teslim oldu. Bunun arkasından Damon, yola koyuldu. İznin üçüncü günü, henüz güneş doğmadan, kardeşinin düğünü olup bitmişti çoktan. O zaman derin bir endişeye kapıldı Damon. Süre bitmesin diye, koşarak yola çıktı hemen. Bardaktan boşanırca yağmur yağıyordu. Çağlayarak Dökülen seller dağları aşmış, azgın dereler coşmuş, geniş nehirler taşmıştı. Elinde sopasıyla Damon, nehrin kıyısına gelip durdu. Tam bu sırada, bir anafor köprüyü uçurdu. Dalgalar çarpa çarpa Kemerleri parçaladı gök gürlemeleri arasında, köprünün taşları suya döküldü.  Kıyıda şaşkın şaşkın dolaşıyor, umutsuzluk içinde, etrafı bakınıyordu gözünün yettiği kadar. Ne kadar bağırsa duyacak, ne bakacak kimse vardı… Kaldı ki ne kayıkçı, ne de salcı, onu geçirmek için istediği sahile, sığındıkları ayrılabilirlerdi. Çünkü nehir coştukça coşmuş, denize dönmüştü. Damon ağlıyor, yerlere kapanıyor ve yüksek sesle yalvarıyordu, Ellerini göklere doğru kaldırdı: Tanrım, dedi, nehir artık coşmasın, sen durdur onu! Bak saatler geçiyor, ilerliyor hızla zaman. Güneş artık tepemde, battı batacak nerdeyse. Şehirde bulunmazsam o zamana kadar, sadık dostumun mutlak kıyarlar hayatına.  Fakat nehir şiddetini yeniden artırdı. Dalgalar hiç durmaksızın birbirini kovalıyordu. Öte yandan dakikalar, saatler hızla geçip gidiyordu. İçini korku kaplayan Damon, cesaretini toplayarak kendini, kuduran dalgalara fırlattı. Kuvvetli kollarıyla nehri ikiye böldü, kulaçlar atarak karşı kıyıya vardı. Tanrı acımıştı Damon’un haline.