Siyasiler koltuk kavgası yüzünden ülkeyi adeta kaosa yarattılar. Siyaset bilimi ve siyasetin ne olduğunu bilmeyen, hatta bundan bihaber olanlar meclise taşınmakta ve bu insanlardan körü körüne biat istenmektedir.

İşte bu koltuk kavgası uğruna yapılan suçlamalar, yalanlar, sonu gelmeyen vaatler, aldatmacalar küfürler özellikle seçim esnasında havada uçuşmakta ve halkı kamplaşmaya, isyana, umutsuzluğa sürüklemektedir. Tıpkı son günlerde iç işleri bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklama gibi.

Oysa siyaset ikna gücü, anlatım sanatıdır. Kısaca siyaset en geniş anlamıyla insanların hayatını düzenleyen genel kuralları yapmak, korumak ve değiştirmek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir. Ancak akademik olarak, devlet yönetimiyle ilgili işleri ilgilendiren her türlü eylem olduğu düşünülebilir. Siyaset kelimesi Arapçadan Türkçeye geçen bir kelime olup bu dilde ‘seyis’ kelimesinden türemiştir. Siyaset kelimesi daha sonra şehirlerin ve insanların yönetimi anlamında kullanılmıştır. Bugün ise Batı dillerinden bize geçen ‘politika’ kelimesiyle eş anlamlıdır. Politika ise Eski Yunan’daki şehir devletlerinin yönetilmesi anlamında kullanılıyordu.

Bizde ayrışma ayrıştırma, kamplaşma adeta düşmanlık çağrışımları yaratmaktadır. Bakın bir gazeteci arkadaşımızın tipik bir Karadeniz fıkrası gibi yaşadıkları birkaç dakikalık anıyı onun ağzından dinleyip ülkenin geldiği boyutu daha net anlayabiliriz.

Konunun kahramanı gazeteci Yakup Özyıldız. Önce Yakup Özyıldız’ı kısaca tanıyalım. Antalya’ya 1988 yılında gelen Rizeli bir delikanlı. O yıllarda Milliyet Gazetesi’nin Akdeniz Büro şefi. Mavi gözlü, uzun boylu tam bölgesinin özelliğini bedeninde taşıyan tipik bir Karadenizli. Özgürlüğüne düşkün olan Yakup, 36 yıllık meslek yaşamımda gördüğüm tanıdığım en delikanlı gazeteci. Beraber çalıştığı arkadaşları için hayatını hiçe sayan gerektiğinde valiye, bakana, emniyet müdürüne hatta gazetenin başında bulunan genel müdürüne bile kafa tutan bir yapıya sahip. Dost ve arkadaş canlısı ve haksızlığa asla ve asla tahammülü olmayan para kazanmayı amaç değil, araç için kullanan adam gibi adam. Bir karavanı var ve bununla ülkenin en güzel koylarında kah balık tutarak, kah yüzerek zaman geçirir ve özgürce yaşar. Lafını asla esirgemeyen Yakup Özyıldız’ın Facebook da yazdıkları:

MEMLEKETİN GELDİĞİ NOKTA…

Dün akşam Ankara’nın Temelli ilçesinde, göl kenarında gecelemeye karar verdim. Yol yorgunu olduğum için 23.00 gibi uyudum. Bir saat kadar sonra arabanın yumruklanması ve siren sesi ile uyandım.

Jandarma gelmişti. Ne yaptığımı sordular. Konakladığımı söyleyip, bir sıkıntı mı var diye sordum. Gelenlerden biri gözüme güçlü bir ışık tutunca, komutan şu lambayı bi kapatsan, göze böyle ışık mı tutulur diye söylendim. Diğeri kapıya doğru gelirken, nereli olduğumu sordu. Rize’liyim deyince, ikisi birden durdu. Teşekkür edip kimlik, ruhsat hiç bir şey sormadan, arabanın içine bakmadan dönüp gittiler.

İyi de beni gece yarısında neden uyandırdıklarını anlamadım.

Demek ki Rizeli olmak yetiyor.

Ülkenin geldiği nokta bu…

Evet ben de Diyarbakırlıyım ve yıllarca Rizeli bir insanla adam gibi adamla çalıştım ve dostum. Gelin görün ki ülkede bakış açısı bölgeye göre ve kente göre değişiyor..

Hani bir söz var halkın dilinde, Hoca gazlarsa cemaat  s….ar..

Tıpkı Sayın Soylu’nun televizyonda açıklaması gibi…

Bu nedenle siz siz olun polis herhangi bir nedenle nerelisin diye sorarsa hep bir ağızdan,

RİZELİYİZ ABİ…

Deyin daaaa…