En değerli saydığımız içimizden hiç çıkaramayacağımız ve hiç vazgeçmeyeceğimiz ne kadar çok şey var. Bu vazgeçilmez herşey için sahip çıkma duygusu içinde çalışma hayatımızı, yaşamımızı gerçekleştirdiğimizde geriye sadece huzuru ve sevgi ile oluşmuş yaşam topluluğunda yaşamak kalıyor.

Peki sahip çıkılması gereken şeyler çok azda onun için mi bu kadar yaşanan olumsuzluklar ve bir ön koltuk kavgası yapılıyor. Hep bir başka bir düşünceden üstün olmak mı daha iyi, yaşamak demek bir başkasının başka bir hayat ve düşüncenin ezilmesi yok olması demek mi? Sanmıyorum bu konu bu kadar kısa basit bir düşünce içinde olamaz.

Çocukluktan bu yana bize bizden bir büyüğümüze bu söylenilmedi mi. Kardeşine sahip çık, onu koru kolla ve gözet…

Peki şimdi neden bu duygu ve düşünce ile büyütülmek istenirken ne oldu da birden daha farklı yaşamlar içinde bulduk kendimizi.

Önce Vatanına sahip çıkacaksın. Senin sen yapan o vazgeçilmez olan toprak parçası değil vatandır.

Sonra ailene sahip çıkacaksın. Seni var eden atalarına.

Sonra seni toplumda var eden diğer her bir canlıya sahip çıkacaksın. Sıralamaya kalksam bitmez.

Bu sıralamayı şaşırmadan sırası ile ve hakkı ile yaptığında. Sokakta kimse aç kalmaz. Etrafında zarar gören kendini yaşamındaki sıkıntılardan dolayı başka işler yapan insanlar olmaz. Kimse diğer başka bir canlıdan hesap sorarcasına onun canına veya hayatına son vermez.

Kısaca “ Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Demek başka bir de onu hayata uygulamak başka demektir. Sahip çıkmak, çıkar amaçlı yapılan sahiplenme değildir. Kimse kimseyi doyurmuyor. Kimse kimsenin sahibi değil. Üstün olan kişi verebilendir. Kimseyi kullanmayın ve kendinizi de kullandırmayın. Fakat sahip çıkın her bir canlıya, konu komşuya, bu vatanı vatan yapan ecdadımızın varislerine sahip çıkın.

Yoksa kazanılan sanılan aslında kendinize takmış olduğunuz birer boyunduruk halkasıdır. Ve medeni, modern bir halkadır.

Siz sahip çıktıkça, sevgi artar, dostluk artar, güç artar…