İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçi Yardımcısı sınav ilanı: Bilgi için tıklayın:

Çatalhöyük’ten de kaçıp gidenler oldu mu acaba? Başta ben olmak üzere, benden çok çok önceleri ve benden sonraları da çok çok kişilerin Çumra’dan şu ya da bu nedenle ayrıldıklarını biliyorum da…

Köyünden, ilçesinden, İlinden, hatta ülkesinden ayrılıp giden gidene!

Önce ahlakı düzeltmek gerekir diyorlar, ahlaksızlığın önde gidenleri.

Nasıldı o cinaslı şiir?

“ Mektup yazdım Hasana

Ha Hasana, ha sana”

Son demlerinde Kültür Bakanlığı Büyük Ödülünü almıştı Abdurrahim Karakoç. Onun Vur Emri kitabını  Bin Dokuz yüz Seksen yılındaki Kenan Evren’in yasaklayıp toplattığı Kültür Bakanlığının Devlet Tiyatroları depolarında biriktirdiği bölgeyi gezerken rast gele almıştım. Ünlü Mihriban Şiiri de aynı kitaptaydı. Mini Etekli Kıza adlı şiirini okuyunca birden iğrenmiştim onun şiirinden. Bir iki defa çeşitli ortamda karşı karşıya geldiğimizde ise onun o iğrenç şiirini toplum içinde yüzüne vurmuş olduğum için yıldızlarımız hiç ama hiç barışmamıştı.

Her Şair gibi en büyük oydu ona göre.

Siz daha Cinas kafiyeli bir şiir bile yazamazsınız! Diye güya aşağılardı bizi.

Oysa  ben sırf ona cevap olsun diye yazmamıştım. Ama yazmıştım bir Cinas kafiyeli şiiri:

“Kadın kutsallaşıyor

 Çocuk Varsa memede

Kızıp durma Memed’e

Memet daha memede.” Demiştim sarılıp kutlamıştı beni.

Sanat biraz da buydu. “Sen” demişti bana: “Korkarım Mihribanın karşısına da Kezibanla çıkacaksın!” İşte o anda boş verdim içimdeki bazı şeylere. Değmezdi. Kezban yazılsaydı ne olurdu yazılmasaydı ne olurdu?

Hoş görüsü yoktu belli bir idelojinin esiri olmuş kimi sanatçıların.

Oysa Bahattin Karakoç hiç de öyle değildi. Onun da ideolojisi aynı olmasına karşın o çok daha ılımlı ve çok daha hoş görülüydü. Her ikisine rahmet diliyorum.

Antalya da yıllardır ara ara gidip ziyaret ettiğim yerlerden biri Orkun Ozan Sanat galerisidir. Sahibine sorulsa o kimbilir ne dertler anlatacaktır. Şimdilerde Antalya Ticaret Odasının galerisi revaçta. Acaba kaç sanatsever tüm sergilerini geziyor oranın bile. Kültür Bakanlığının Sergi salonu, Belediyelerin sergi salonlarının yanında bir de kısaca AVM denilen Büyük Alışveriş Merkezlerinin de çeşitli Ressamlara ve seramik sanatçılarına ev sahipliği yapması güzel de bunu kimler nasıl takip ediyorlar pek bilemiyorum.

Önünden geçtiğimiz bir duvarın arkasındaki bir çiçeğin kokusu algılanır bazen. Ya da bir müziğin tınılarını duyarsınız yönünü birdenbire saptayamadığınız bir köşede. Ne bileyim bir vitrinde hiç kımıldamadan duran bir canlı heykel görürsünüz de hani. İşte o anda bir anlığına da olsa güzelleşiverir ya her şey.

Ben bazı sabahlarımı saklamak isterdim saklayabileceğim bir yerim olsaydı. Birkaç öğlenimi, birkaç akşamımı, da ama nasıl?

Gülmek ister bir insan yıllar sonra da değil mi? Doğaldır, ağlamak da ister. Duygulanmak, heyecan duymak da ister.

Durup, durup, durup. Patlarcasına: “Seni seviyorum.” demeyi kim istemez ki? Ama o sakladığı andaki gibi söylemek şartıyla.

Uzun uzun uzaklara bakarak siz de dalıp gider misiniz, bazen? Özler misiniz, hayatın küçücük bir dilimciğini?

Bilinmez şu anın da bir zaman sonra ne kadarının özlenilip ne kadarının tamamen unutulacağını.

Çatalhöyük zamanını özlüyorum birde, bazen hiç yaşamamış olsam da. Karacaksın incecik Samanla incecik toprağı. Ekşiteceksin iyice çamuru. Ellerini suya batıra batıra yapıp yapıp bozacaksın Kibele Ananın Andaç heykelciğini. Yapıp yapıp bozacaksın en son şeklini verene kadar!

Sonra mı?

Sonra:  Sanat diyecekler on bin yıl sonra yaşayacak olan torunların, torunları,torunlarımız.

                                                                                   Mehmet SEVİŞ