Kuşkusuz ülkemizin en önemli kurumlarının başında Sayıştay geliyor. Sayıştay, devletin tüm gelir – gider kalemlerini kayda alır, yolsuzluk, usulsüzlük, adam kayırma ve benzeri suçlar var ise bunları cumhuriyet savcılarına bildirerek, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunur. Son zamanlarda Sayıştay sürekli yolsuzlukları buluyor, ancak savcılığa bildirmeyerek internet sitesine yükleyerek sadece halkı bilgilendiriyor. Gazeteler, pardon bazı gazeteler günlerdir kurumlardaki yolsuzlukları yazıyor. Cumhurbaşkanlığı’ndan, İçişleri Bakanlığı’na, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan, Ulaştırma Bakanlığı’na kadar Sayıştay’ın raporlarına göre, neredeyse her kurumda yolsuzluk ve usulsüzlük var.

Raporlarda üniversiteler de var. Ancak onların durumu evlere şenlik. Yazık sırf kendi adamlarına kadro verebilmek için ne taklalar atmışlar. İşte bir örnek. Siirt Üniversitesi’ndeki kriterlere bir göz atalım: “Sıçanlarda böbrek hastalığı üzerine çalışması bulunmak”, “Engelli ve özgüven konusunda çalışmaları bulunmak”, “Covid- 19 ve özel ders ile ilgili çalışması bulunmak”, “Osmanlının gayri müslim politikası üzerine doktora yapmış olmak” “Slaj verimi ve kalitesi üzerine çalışması bulunmak.” Şaka gibi. Resmen adrese teslim kadro vermişler. Utanmasalar 42 numara ayağı olan, bıyıklı, kel kafalı yazacaklar.

Şimdi asıl dikkat çekmek istediğim konu son yıllarda toplumun bazı kesimlerinden gelen Atatürk ve İnönü düşmanlığı var. Maalesef son zamanlarda bunlara akademisyenlerde katılmaya başladı. Eğer Sayıştay raporlarını kurumun internet sitesinden okursanız üniversitelerin nasıl akademisyen aldıklarını görürseniz. Neyse konu devletin parası, devletin atama kriterleri deyince sık sık söyledikleri ‘Yeni Türkiye’den değil, bu ülkenin kurucularının bir hikayesini yazayım.

Bu yazı, Türkiye’nin ilk kadın pilotlarından biri, dünyanın ilk kadın savaş uçağı pilotu ve Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’e ait.

BİR KURUŞLUK HESAP

Kahveden sonra Atatürk soruyor:

 – Hayrola İsmet?.. Sende bir fevkaladelik var bugün… Ne oldu?.. Neye sinirlendin?

– Türk Hava Kurumu’nun toplantısı vardı da…

– Eee, ne olmuş varsa?

– Fuat beyi (THK Başkanı) epey terlettim… İstifaya falan kalktı.

– Çalışkan çocuktur Fuat… Kurumu da iyi yönetiyor.

– Bunlara bir diyeceğim yok… Fakat canımı sıkan bir şey oldu.

– Neymiş o?

– Hesaplarda bir kuruş oynuyor.

– Bir kuruş.

İnönü:

– Daha önceki toplantıda dikkatimi çekmişti… Bu bir kuruşun nereye gittiğini öğrensinler diye talimat vermiştim. Bulamamışlar… Fuat beyin hassasiyetini anlıyorum… Ama milletimiz ondan daha hassastır… Verdiği paranın nereye gittiğini mutlaka bilmek ister… İstifa bu gibi hallerde en kolay çıkar yoldur… Ama kimseyi rahatlatmaz… Hatta söylentilere bile sebep olur.

Atatürk:

– Demek mesele bu… Bir kuruşun hesabı seni bu kadar üzdü… Haklısın… Kırk para (bir kuruş) günün birinde 40 lira, 40 lira da 400 lira olur… Bu da giderek büyür halkın ağzında… Cumhuriyet’i kurarken böyle bir kuruşlara çok ihtiyacımız oldu.. Peki ne yaptın sonunda?

İnönü:

– Memurları seferber ettim… Ve bir kuruşun yanlışlıkla başka bir hesaba geçirildiğini bulup, çıkarttırdım… Bizim milletimiz cömerttir, elindekini, avucundakini verir… Ama verdiğinin doğru, dürüst yerlere harcandığını görmek ister… Buna inanmak ister.

İşte sevgili okurlar bu ülkenin kurucularının bu ülkenin vatandaşının bir kuruşuna bakış açısı bu. Siz laf söylemeye devam edin beyler. Bu arada halkın milyonlarını buharlaştırmaya da, hamam böceğinin gözüne sabun kaçıp kaçmadığını araştıran akademisyenleri de üniversitelerinize dahil edin. Gün gelir keser döner sap döner. Dönmezse bunun öte dünyası da var…

Esen kalın…