Seyyid Nesimî mahlası ile tanınan, 14.yy Hurufi Türk şairi. Azeri Türkçesinde ve Farsça divanlar yazmış, ayrıca Arapça da şiirler bestelemiştir. 1339-1344 yılları arasında Bağdat’ın Nesim kasabasında doğduğu idamının da 1418 veya 1419 yılında olduğu tahmin edilmektedir. Şiirlerinde “Nesimî, Seyyid, Seyyid Nesimî, Nâimî ve Hüseynî” mahlaslarını kullanmıştır. Türkçe ve Farsça divanları vardır. Şiirleri dönemin bir çok şairini etkilemiştir. Şiirlerinde Hallac-ı Mansur‘u andıran ifadeler kullanmasıyla idarecilerin tepkilerini üzerine çok çekmiştir. XIV. yüzyılda Azerî Türkçesi ile coşkulu ve lirik şiirler yazan Nesîmî’nin hayatı hakkında rivayetlere dayanan ve birbiriyle çelişen çok az bilgi bulunmaktadır. Soyu Peygamber’e dayandığı söylenen Nesîmî’nin asıl adı İmadüddîn, bir başka iddiaya göre de Nesîmüddîn’dir. Onun Şamahı, Şiraz, Diyarbakır veya Bağdat yakınlarındaki Nesim kasabasında doğduğu Diyarbakır, Irak ve Tebriz taraflarında yaşadığı ve I. Murad devrinde Anadolu’ya geldiği rivayet edilir. Şiirlerinden devrinin medreselerinde okuyarak iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır. Âşık Çelebi’ye ve Divan’ındaki, Arab nutku tutulmışdur dilinden Seni kimdür diyen kim Türkmensin şeklindeki beyte göre Nesîmî bir Türkmen’dir. Şeyh Şiblî’nin dervişlerinden olan Nesîmî, İran’da Hurufîliğin önderi olan Fazlullah-ı Hurûfî’ye (öl. 1394) intisap etmiş ve daha sonra onun halifesi olmuştur. Hacı Bayram-ı Velî‘ye intisap etmek isteyen, ancak bu isteği kabul edilmeyen Nesîmî, Halep’te öldürülmüştür. Kendisinin de Hacı Bektaş-ı Veli‘den etkilendiği ileri sürülmektedir. Çeşitli nazireler yazmıştır. Şiirleri Anadolu, Azerbaycan ve İran’da yaygındır. Görüşleri yöneticileri rahatsız etmeye başladığında, benzer vakalarda olduğu gibi, Nesimî de takip edilmiş ve Mısır Çerkez kölemenleri hükûmdarı El-Müeyyed Şeyh’in emriyle Şam’da derisi yüzülerek öldürülmüştür. Cesedinin bir hafta halka gösterildiği, ayrıca öldürüldükten sonra derisini omzuna alıp 7 kapıdan aynı anda çıktığı rivayet edilir. Alevilik ve bölge Şiiliğinde Yedi Ulu Ozan’dan biri kabul edilir. Toplumda genellikle Kul Nesimî adlı Alevi ozanla karıştırılır. Halbuki bu iki kişi farklı yerlerde yaşamış farklı insanlardır. Kul Nesimî şiirlerini saf Anadolu Türkçesi ile yazarken Azerbaycanlı Nesimî’nin şiirlerinde bolca Arapça ve Farsça kelimeler bulunur. Azerbaycan Cumhuriyeti devletinde Azerbaycan türkçesi ile uğraşan en yüksek akademik kurum olan dilcilik enstitüsüne (Azerbaycan Nesimi Dilçilik İnstitutu) ismi verilmiştir. Nesimî Dilcilik Enstitüsü, Türkiye’de kurulu bulunan TDK karşılığı bir işlev yürütmektedir. Bakü’nün merkezi meydanlarının birinde de Nesimî heykeli vardır. Ayrıca Bakü’de “Nesimi” metro istasyonu da vardır. XIV. yüzyılın ikinci yarısında yetişen Nesîmî ile Kadı Burhaneddin ve Ahmedî gibi büyük şairler, mazmunları şiirlerinde başarıyla kullanmaları bakımından Türk edebiyatında “kurucu şairler” olarak kabul edilebilirler. XI. yüzyıldan başlayarak XV. yüzyıla gelinceye kadar, mesnevi alanında bir hayli eser veren Türk edebiyatında XIV. yüzyılda, Yunus Emre‘nin Divan’ından sonra bu üç şairin divanları görülür. Şair, önceleri Hüseynî mahlasını kullanırken, Fazlullah-ı Hurûfî’ye bağlandıktan sonra Nesîmî’yi kullanmıştır. O, şiirlerinde sekiz ve otuz iki harfe dayanarak insan yüzünün Tanrı’nın tecelli yeri, güzelliklerin göründüğü mekan olduğunu söylemiştir. Not: Hurûfîlik: Fazlullah-ı Hurufî’nin (öl.1394) kurup geliştirdiği, harflerin sırlarına dayanan bâtinî bir akım. Bu inanca sahip olanlar, varlığı ve yaratılışı harflerle izah etmeye çalışırlar. Arapçadaki yirmi sekiz ve Farsçadaki otuz iki harf ile bütün varlıklar, hatta Kur’an tefsir edilir. Şiirlerinde alabildiğine bir coşkunluk bulunan Nesîmî, zaptedilemeyen bir ruhun çırpınışlarını dile getirmiş ve ilâhî aşkı kendine göre anlatmıştır. Kendisine “zındık” diyenler olduğu gibi, onu “aşk yolunun korkusuz yiğidi, sevgiler kâbesinin ileri gelen fedaisi, şaşırtıcı derecede âşık, nükteler söyleyen gönül adamı” şeklinde övenler de vardır.