Otobüs yolun kenarında durdu. İniş kapısı açıldı. İçinden uzun saçlarını topuz yapmış, kirli sakallı adam indi. Dar kesim pantolonu, bileklikleri ve pantolonunun üzerine giydiği tişörtüyle buraya ait olmadığını belli ediyordu. Uzun boyu, esmer teni ve yeşil gözleriyle etkileyemeyeceği kadın yoktu. Buna otobüste karşı koltuğunda oturan kadında dahildi. Yol boyunca bakışlarını adamın geniş omuzlarında gezdirmiş fakat hevesi kursağında kalmıştı. Adam ona bir kere bile bakmamıştı. Yanlışlıkla bile. Yol boyunca kafasını kitabından kaldırmamıştı. Kadın adamın hangi kitabı okuduğunu değil, evli yada bekar olup olmadığıyla ilgilendiğinden kitaba hiç bakmadı. Dostoyevski “ Suç ve Ceza “ okuyordu. Kadın bakışlarını onun üzerinde toplarken o ise Raskolnikovun yatak odasında sanki karşı koltuğunda oturuyordu. Şoförü bile adamın varlığı rahatsız etmiş olacak ki dikiz aynasından sürekli adamı kesiyordu. Kimdir bu adam? Yıllardır ilçeden köye yolcu taşıyordu ama hepsi de ya akrabası ya da tanıdıklarıydı. Köye dışardan gelen çok olmazdı. Yaz tatili için büyüklerini ziyarete gelen gençler arada sırada binerlerdi otobüsüne. Bu adamı ilk kez görmüştü. Rahatsız oldu. Sigara yasağı olmasına rağmen uzun sigarasını tüttürürken bakışları sivrildi. Sonra yola devam etti. Mirza otobüsten indikten sonra sigarasını arka cebinden çıkarıp yaktı. Biraz ezilmişti ama otobüsün o bunaltıcı kokusundan sonra iyi gelir diye düşündü. Yavaş adımlarla ilerledi. Sağa dönen patika yola geldiğinde durdu. Gölgesi geniş çınar ağacının altına oturdu. Etrafa göz gezdirdi. Sıcaktan sararmış otlardan başka bakışlarına takılan bir şey yoktu. Yıllar sonra tekrar buraya gelmek içinde ki tüm acıları tekrar diriltti. Gömdüğü acılarını. On beş seneden beri yurt dışında yaşayan Mirza, on beş sene sonra doğduğu köye gelmişti. Annesi ve babasının yanarak öldüğü o uğursuz evin karşısında oturan dedesi, çok hasta olduğunu son bir kez onu görmek istediğini söylediğinde kıramadı. Patikadan yürümeye devam etti. Köy meydanına adım attığında sigarasının bitmiş olduğunu fark etti. Tam karşısında bir bakkal vardı. Köy kahvesinin hemen yanındaki bakkala köy sakinlerinin meraklı bakışları arasından sıyrılarak girdi. Mirza’nın keyfi kaçtı. Fakat başka çaresi de yoktu. On beş seneden beri içtiği sigarayı değiştirmemişti. Tıpkı yemek yediği yeri değiştirmediği gibi. İsteksizce konuştu “İyi madem, sen iki paket lark ver o zaman” “Ya da on paket ver” diye ekledi. Bakkal sıcaktan terlemiş alnını ceketinin cebinden çıkardığı mendille silerken konuştu “haa, bende yok o kadar sigara. Dur bakam” Sigara rafından iki paket çıkarıp tezgahın üstüne koydu. “Bide aşağı çekmeceye bakam, belki orda vardır. Gelmiyo lanet olası sigaracı. Haftalardır arıyom gelmiyo. Şikayet etcem de bu sefer hiç gelmicek, deyyus. Ah al bakam. İki pakette burda varmış, çok şanslısın yeğenim” Lafını bitirdiğinde gülümsedi. Sapsarı dişleri Mirza’nın yüzüne yansıdı. “Eyvallah, dayı” dedi, sigaları poşete koyup bakkaldan çıktı. Köy kahvesi kapı önüne atılmış on iki sandalye ve üç masadan ibaret, rutubetten iç duvarları kararmış, bakımsız bi yerdi. Üç masanın ve içerde ki beş masanın tamamı doluydu. Mirza oturup bi çay içebileceği yer bakındı ama yoktu. Kahve sahibi genç adamın çaresizliğini fark etti, elinde dönercilerde sıklıkla görebileceğimiz küçük tabureyle çıka geldi. “Buyur yiğenim, hoş gelmişsin.” Tabureyi Mirza’nın önüne koyup oturmasını işaret etti. Mirza oturdu. “Ne içersin? Soğuk sıcak. Çay mı vereyim?” “Bi çay ver abi.” Kahveci ışık hızında çayı doldurup geri geldi. Kaldığı yerden sohbete devam etti “Buyur afiyet olsun. Kime geldin bakalım yiğenim. Seni hiç görmedim. Yanlış anlama buraya çok gelen giden olmaz. Küçük yerdir burası” Mirza bakışlarını çaydan kaldırıp kahveciye baktı. Sonra konuştu “Dedeme geldim dayı. Ali İhsan tanır mısın?” Kahvecinin gözleri ışıldadı. Heyecanlanarak cevap verdi “Tanımam mı yav. Ali İhsan abiyi kim tanımaz. Onun kimi kimsesi yok diye biliyorduk biz. Zavallı adam evladını ve damadını kaybedince içine kapanmıştı. Sokağa bile çok çıkmazdı. Demek sen Tarık ile Hatice’nin oğlusun. Vay be. Hoş gelmişsin tekrardan” “Hoş bulduk” dedi sadece Mirza. Onlar sohbetin içindeyken karşı masada oturan köy muhtarı Faik ve Memo yabancı hakkında konuşmaya çoktan başlamışlardı. (Alıntı)