Süleyman, 19 Kasım 1936’da, İstanbul Kadıköy’de dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Süleyman Başturan” adını verdi. Soyadı, sinemaya ilk adım attığı film ile “Turan” olacaktı. Sanata yatkın bir çocuktu. Daha küçük yaşlarda fark ettiği bu tutkusu ile halkevlerinden çıkmaz olmuştu. Burada resim atölyelerine katılıyor, sanatın ruhuna bulaşmasına çocuk kalbiyle yer açıyordu. Sanatla büyüttüğü kalbi, ruhunu herkese tanıtacak güçteydi. Eğitimine doğduğu semtte, Kadıköy’de başladı. Lise eğitimini Haydarpaşa Lisesi’nda alan Süleyman, gün gelecek en yakın dostum diyeceği Göksel Arsoy ve İzzet Günay ile de burada, lise sıralarında tanışmıştı. Sıra üniversite eğitimine gelmişti. Sinema, resim için yanıp tutuşuyordu neden sebep İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Bölümü’nde okumaya başladı. Ancak 3. Sınıfa kadar devam etti. Aslına bakılırsa aklı ve ruhuyla başka yerlerde gezinen biri için uzun bile sürmüştü. Zaten bu 3 yıl da sanatsız geçmedi ya! Gürdal Onur adında bir arkadaşı tiyatroda oynuyordu. Süleyman da her gece onun kulisindeydi. Bu tiyatroyu, ünlü tiyatro sanatçısı Saim Alpago kurmuştu. Süleyman’ın her gece burada oluşu, gözlerden kaçacak gibi değildi. Oyunu da ezberlemişti artık. Bir gün oyunculardan Selim Naşit gelemeyince, onun yerine sahneye bile çıkmıştı. Bundan böyle de sanatsız, sahnesiz olur muydu hiç! Uzun bir yol vardı önünde. Bir şekilde artık sahnenin tadını almış, sanatın kanına alyuvar olup gezinmesine izin vermişti. Askeri görevi bitse de, o, hemen evine dönmedi. Ruhunun buralarda işini bitirmediği belliydi. Uzunca bir süre Uzakdoğu ve Amerika’da yaşadı. Tekrar evine döndüğünde ise, hem ne yapacağını biliyordu, hem de kafası karışıktı. Tabii hayatının devam etmesi için para kazanması gerekiyordu. Dergilere karikatür çizdi. Kısa bir süre Veli Efendi’de bilet bile sattı. Her şey insan içindi, elbet yürüyeceği yol önünde uzayacaktı. Ressam, şair, yazar, senarist, oyuncu yönünü bir bir fark edecekti. Süleyman’ın ilk filmdeki rolü çok küçüktü. Bir sonraki “Koçum Benim” filminde daha önemli bir rolü vardı. Üstelik Ayhan Işık ile birlikte oynuyordu. En önemli performansını 1970’te, Ekrem Bora ile rolleri paylaştığı “Dikkat Kan Aranıyor” filmindeki, akıl hastanesinden kaçan deli rolüyle sergiledi. 1971’de, en yakın dostu Yılmaz Güney ile birlikte oynadıkları “Yarın Son Gündür” filmindeki rolüyle Adana Altın Koza Film Festivali’nde, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü. 1972’deki 9. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ise, “Güllü” ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı. Yine Altın Portakal’da, 2003’te, Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne layık görülecekti. 70’li yıllar, aynı zamanda Süleyman Turan’ın sinemadan uzaklaştığı zamanlardı. Yeşilçam’ın darboğaza girdiği o yıllarda konuşturdu işte ressamlığını. Karikatür işleri ile kazanıyordu yaşamını. En son 2009’da, Cemal Şan’ın “Sonsuz” filminde rol aldı. Süleyman Turan, bugüne dek toplamda yaklaşık 160 film ve dizide oynadı. Türkiye’nin onu tanıdığı, en ünlü olduğu rolü ise, kuşkusuz 1999-2002 yılları arasında “Yılan Hikâyesi” dizisinde hayat verdiği Komiser Kemal’di. Ve tüm Türkiye bu haberle yasa boğuldu. “Yeşilçam’ın usta oyuncusu Süleyman Turan, evinde ölü bulundu.” Süleyman Turan, Kadıköy’deki evinde, kalp krizi sebebiyle hayata veda etti. Kadıköy’de “Merhaba!” dediği hayat, son bulmuştu. Üstelik o kadar acı ki, cansız bedeninin iki gün sonra bulunduğu ortaya çıktı… Süleyman Turan’ın kapıdaki gazeteleri almaması üzerine bu durumu şüpheli bulan komşuları, polisi aradı. Eve gelen polis, çilingir yardımıyla içeri girdiklerinde, Sevgili Süleyman Turan’ın cansız bedeniyle karşılaştı. Üsküdar Şakirin Cami’de gerçekleştirilen bir törenle, sonsuzluğa uğurlandı.