Ülke tarımı ile ilgili gazetemize konuşan Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Özden Güngör, tarımda sorunların arttığını belirterek, “Tarım alanlarımız rant uğruna feda edildi” diye konuştu

Y.Ö: “Tarımda yapısal sorunlar nelerdir?”

Ö. G: Tarımda yapısal sorunların bazıları; girdi maliyetlerinin (elektrik, mazot, gübre, ilaç) yüksek olması, tarımsal arazilerin çok parçalı ve dağınık olması, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması, tarımsal üretimde verim ve kalitenin düşük olması, gıda güvenliğinin sağlanamamış olmasıdır. Yıllarca yapısal sorunların çözülememesinin ana sebebi ise doğru tarım politikalarının oluşturulmamasıdır. Ziraat mühendisi olmanın dışında farklı mesleklere sahip olan Tarım Bakanlarımız uzun vadede politikalar geliştirmeli, her gelen tarım bakanında uygulamalar değişmemelidir. “Yerli ve Milli Üretim” politikaları açıklanırken, diğer yandan ithalat yapılmamalıdır.”

Y.Ö: “Ülkemizin tarımını içinde bulunduğu koşullar yönüyle değerlendirebilir misiniz?”

Ö. G: “Ülkemizi artık bir tarım ülkesi olarak değerlendirmek pek de mümkün değildir. Geldiğimiz şu noktada girdi maliyetleri karşısında kazanç elde edemeyen birçok çiftçi üretimden vazgeçti, üretmeyen çiftçi şehirlere göç etti, tarım alanlarımız rant uğruna feda edildi, üretim azalınca da ithalat politikaları çözüm yolu olarak görüldü. Ama nereye kadar? 1990 yılında toplam nüfusun yüzde 41’i kırsalda yaşarken, 2000 yılında yüzde 35.1, 2010 yılında yüzde 23.7, 2013 yılında yüzde 8.7, 2017 yılında ise yüzde 7.5 oranında bir nüfus, kırsalda yaşamaya devam eder hale gelmiştir. Göç kaçınılmaz oldu, çünkü çiftçinin kullandığı gübreden, tohuma, mazottan, kimyasal ilaca kadar tarımsal girdi maliyetleri her geçen gün arttı. Gübre yüzde 200 oranında zamlanırken, devletin üreticiye verdiği teşvik miktarları devede kulak kaldı. Bugün maalesef buğdaydan mısıra, soyadan tütüne, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan mercimeğe kadar neredeyse her ürün ithal etmekteyiz. Türkiye`de 2000 yılında 92 milyon dekar alanda buğday ekimi yapılırken, 2017 yılında 77 milyon dekar alanda buğday ekimi yapılmıştır. Aynı dönemde 49 milyon ton buğday ithal edilmiş, karşılığında 13 milyar dolar ödemiştir. Bu yılın ilk yarısında 3 milyon ton buğday ithal edilerek 634 milyon dolar ödemiştir. 2017 yılında mısır ekim alanı 639 bin 084 hektar iken, 2018 yılında ZMO olarak yaptığımız araştırmalar sonucunda mısır ekim alanının 575 bin – 590 bin hektar civarına düştüğünü görüyoruz. 2018 yılında mısır ekim alanları 2017 yılına göre yaklaşık yüzde 10’luk bir daralma yaşamıştır. Bu gelişmeleri pamuk, şeker pancarı, ayçiçeği, mercimek, nohut ve kuru fasulye gibi birçok üründe sayabiliriz.”

Y.Ö: “Türkiye gerçek bir tarımsal üretici güç müdür? Öyleyse tarımdan elde edilen hasılanın paylaşımı hakkında neler söylenebilir?”

Ö. G.: “Tarımsal destekler üretime verilmiyor. Devletin olanakları ölçüsünde bütçeden tarımsal destekleme için kaynak ayrılır. Bunun için Tarım Kanunu`na göre Gayri Safi Milli Hasıla`nın en az yüzde 1`inin ayrılması gerekiyor. Fakat 2006`dan beri bunun sadece yarısı ayrılıyor. Tarıma ayrılan bütçe de amacına uygun ve verimli kullanılmıyor. 2018 yılı için ayrılan 14 milyar liralık destek, üretimi planlamak için kullanılmıyor. Bu para amaçsız, hedefsiz bir şekilde çiftçiye dağıtılıyor. Oysa destek bir araçtır. Hangi ürünlerin üretimini artırmak istiyorsanız ona daha çok destek verirsiniz. Üretimini düşürmek istediğiniz ürüne daha az destek verirsiniz. Fakat üretim yapsın yapmasın herkese destek veriliyor. Çoğu yerde de desteği üreten değil, tarla sahibi alıyor. Yani tarlayı kiralayarak üretim yapan değil, mülkün sahibi alıyor. Dolayısıyla tarımda üretici güçlü değildir.”

Y.Ö: “Tarımda örgütlülük konusunda ne düşünüyorsunuz?”

Ö. G: “Tarımda örgütlenme; batılı güç ve sermaye odaklarının ya da Avrupa Birliği’nin öneri ve dayatmaları sonucunda değil, dünyadaki gelişmeleri bilerek, tüm paydaşlarla birlikte üreticilerin katkısıyla ulusal politikalar üretmek amacıyla oluşturulmalıdır. Türkiye tarımda örgütlenme ile ilgili sorunlarını çözememiştir. Kamu desteklerinin giderek azaldığı, daha da azalacağı bir dönemde üreticilerin tek çıkış yolu örgütlenmiş bir yapıda, tek ses olarak hareket etmeleridir. Bu durum dikkate alındığında, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, tarımsal ürünlerde kendi kendine yeterli duruma gelinmesi için üretici örgütlerinin yapısının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde kooperatiflere gerekli önem ve destek verilmediği sürece bu sorunlar devam edecektir.”

Y.Ö: “Yeni ekim dönemine yaklaştığımız şu günlerde sektörü bekleyen sorunlar nelerdir? Türk üreticisi, üretmeye devam edecek midir?”

Ö. G: “Günümüzde tarım tam bir kıskaç içindedir. Tohum, gübre, ilaç, akaryakıt gibi temel girdiler dışa bağımlı ve yüksek fiyatlıdır. Kredilendirme sistemi yabancıların kontrolüne geçmiştir. İç Pazar yabancı tarım ürünlerince istila edilmekte; yüksek değerli ürünlerin yanı sıra hububat ve bakliyat ithalatı da artmaktadır. Sonuçta girdi maliyetleri ile baş edemeyen yerli üretici giderek üretimden kopmaktadır. Yaşanan olumsuzluklar sonucunda kırsalda yoksulluk giderek artmakta, topraktan geçimini sağlayamayan çiftçi de tarımdan kopmakta, kentlere göç etmekte dolayısıyla üretimden vazgeçmektedir. İthalata dayanan bu yaklaşımlar yerine bilimsel esaslara uygun politikalar geliştirilerek, üreticinin maliyetini azaltılacağı, kooperatifleşmelerin teşvik edilerek üretici ile tüketici arasındaki aracıların ortadan kaldırıldığı, verim ve kaliteyi artırıcı çalışmaların yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde yeni ekim döneminde çiftçi üretimden vazgeçecek, gıda ihtiyacı ithalat ile karşılanmaya çalışılacaktır. Ancak uzun vadede ithalat da çözüm olmayacaktır. Güvenilir ve yeterli gıdaya ulaşmak için yerli üreticinin desteklenmesi gerekmektedir. Her şeye rağmen yeni ekim döneminde mutlaka ekim yapılacaktır. Gübresiz, ilaçsız, çapasız yani üretici bu girdileri az kullanarak veya kullanmayarak bu girişimde bulunacaktır. Ama tablo üreticinin bir kısmı üretimden kopacaktır. Nüfus artışlarını göz önüne aldığımızda, üretimimiz bu artışa cevap veremeyeceği için ithalat yollarına devam edeceğiz gibi görülüyor. Ülkemizin kalkınması ancak üretimle olabilir. Burada da tarım öncelikli olmalıdır. Neoliberal politikalardan vazgeçilmelidir.” YAPRAK ÖZER/ANTALYA GÜNDEM ÖZEL HABER