1915 yılı 19 Ağustos tarihinde aramızdan ayrılan şair Tevfik Fikret kimdir? 26 Aralık 1867’de İstanbul Kadırga’da dünyaya geldi. Asıl ismi Mehmed Tevfik. 12 yaşında öksüz kaldı. Mahmudiye Rüşdiyesi’nde okudu. 1888’de Galatasaray Lisesi’ni (Mekteb-i Sultani) birincilikle bitirdi. Çeşitli görevlerde memurluk yaptı. Kuzeniyle evlendi. Ticaret Mekteb-i Âlisi’nde hat ve Fransızca dersleri verdi. 1891’de “Mirsad” dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanınca edebiyat çevrelerinde adını duyurdu. 1892’de Mekteb-i Sultani’ye Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1894’te “Malumat” dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 1895’te hükümetin memur maaşlarında kesinti yapmasını protesto için görevinden ayrıldı. 1896’da Servet-i Fünun Dergisi’nin Yazı İşleri Müdürlüğü’ne getirildi. Dergi onun döneminde Edebiyat-ı Cedide’nin yayın organı kimliği kazandı. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolej’e girdi. Aydınlar üzerinde süren yoğun baskılar nedeniyle birkaç kez gözaltına alındı. Bir süre sonra dergideki görevinden ayrıldı. 1906’da Robert Koleji’nin hemen yanında bir ev yaptırarak “Aşiyan” adını verdi. Eşi ve oğlu Haluk’la birlikte buraya yerleşti. 1908’de 2’nci Meşrutiyet’in ateşli savunucularından biri oldu. Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın‘la birlikte “Tanin” gazetesini kurdu. Gazete İttihat ve Terakki’nin yayın organı haline getirilmek istenince karşı çıktı ve Tanin’den ayrıldı.

31 MART’TA AYRILDI

Mekteb-i Sultani Müdürlüğü’ne getirildi. 31 Mart Olayları’nı protesto için bu görevden de ayrıldı. Ama öğrencileri ve Maarif Nazırı Naili Bey’in ısrarlarıyla göreve döndü. 8 ay sonra yeni Maarif Nazırı Emrullah Efendi ile anlaşamayınca bir daha dönmemek üzere bu görevi bırakttı. İttihat ve Terakki iktidarına da karşı çıkarak Aşiyan’a çekildi. Ağır bir şeker hastalığına yakalanmıştı. Kolundan olduğu bir ameliyatın ardından 48 yaşında yaşamını yitirdi. Eyüp’teki aile mezarlığına defnedildi.

Küçük yaşlarda şiir yazmaya başladı. Başlangıçta Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem şiirleri arasında uzunca bir arayış dönemi geçirdi. Daha sonra Fransız şiiriyle tanıştı. Özellikle François Coppe‘den etkilenerek kendi şiirini yaratmaya koyuldu. Aşırı titiz tutumu, en küçük ayrıntılar üzerinde dikkatle durmasıyla kendine özgü bir üslupyarattı, döneminin tüm edebiyat ve şiiri üzerinde etkili oldu. Biçimsel kaygıları gözardı etmedi, sürekli yenilik aradı. 1900’de yayınlanan “Rübab-ı Şikeste”de toplumsal sorunlara ağırlık veren şiirlerin yanısıra, günlük konuşma diline yakın dille yazılmış şiirlerde vardı. Betimlemelerindeki ayrıntılı ustalığının ressamlığına bağlanır. Doğa şiirlerindeki doğayla uyumluluk da dikkat çeker. Oğlu Halûk’un şiirlerinde büyük etkisi oldu. 1911’de yayınlanan ikinci şiir kitabı “Halûk’un Defteri”ndeki şiirler, en umutlu ve iyimser şiirleridir. Bu şiirlerde oğluna ve Osmanlı gençliğine çalışkanlık, yurt sevgisi, hak ve hukuktan yana olma gibi erdemleri öğütledi.

1911’de basılan “Rübabın Cevabı”ndaki şiirlerde halkın acılarını, zorbalıkları, baskı ve haksızlıkları anlattı. Bu kitapta yer alan “Tarih-i Kadim’e Zeyl” başlıklı şiirde, kendisini eleştiren Mehmet Akif Ersoy‘a yanıt verdi Din ve doğa konusundaki görüşlerini açıkladı. Kendisinin doğanın bir izleyicisi olduğunu söyledi. 1914’te yayınlanan “Şermin”de yalın bir dille yazılmış, kısa dizelerden kurulu, dolaysız bir anlatımın egemen olduğu şiirler yer alır. 30’lu yaşlarından sonra çevresindeki olumsuzluklardan oldukça etkilendi. Dünya görüşü, çağının koşullarını aştı. Özgürlük ve eşitliğe inandı. Sınıfsal çıkarlara dayalı yönetim biçimini eleştirdi, belli egemen sınıfların yönettiği devlete ve bu devletin koyduğu yasalara karşı çıktı. Özel yaşamında da katı bir ahlak anlayışı sürdürdü. İnsana büyük değer verdi. Ona göre tüm soruların üstesinden gelecek, mutlu yarınları hazırlayacak olan insandır. İnsanın üstünlüğünü sağlayan ise duyarlılığı ve sezgi gücünden çok düşünme gücü ve aklıdır.

Tevfik Fikret’in Edebi Kişiliği

Tevfik Fikret, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tanzimat ruhuyla yetişen ve o ruhun edebiyatımıza kazandırmaya çalıştığı yeni değer yargılarıyla beslenen yenilikçi ve değişimci zihniyetin bir devamı olarak yüzyılın sonlarına doğru Türk edebiyatında adını duyurmaya başlamış bir sanatçıdır.

Servet-i Fünûn dergisi ile yeni bir edebi hareketin başlatılmasında gösterdiği liderlik vasfı, sanatı ile de aynı düzeyde bir seyir gösteren şairin bu dönemde kaleme aldığı şiirler, hem konu dağarcığı ile karşımıza çıkar hem de şiirinin kompozisyonu ile kendinden önce üstâdlarının çizdiği yolda yeni ve farklı bir oluşum göstermiştir.

Hocası Recaizade Mahmut Ekrem “Zerratdan şumûsa kadar her güzel şey şiirdir” demişti, Tevfik Fikret ise bu hükmü bir sanat ilkesi olarak aldı ve buradaki güzel kavramını kaldırarak “her şey” şiire konu olabilir ilkesini getirdi.

Bu dönemde Tevfik Fikret’in kaleme aldığı nesirleri de ayrıca dikkat çekici niteliktedir. Bu yazılar hem kendi sanat anlayışını yansıtması bakımından hem de Serve-i Fünûn hareketinin edebiyat ve sanat anlayışını dile getirmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.

Tevfik Fikret’in 1901 sonrası kaleme aldığı şiirlerinde büyük bir değişim gözlenir. Servet-i Fünûn yıllarında daha ılımlı, daha yumuşak bir üslûpla şiirler yazan sanatçı topluluğun dağılması ve ilk inziva günlerinin yarattığı ruh hali ile daha sert ve daha yüksek bir perdeden siyasi şiirler ile karşımıza çıkmaktadır. Bunun ilk örneğini “Sis” ile veren şair ölümüne kadar yazdığı şiirlerde hep bu üslubu korumuştur. (Şermin hariç)

Tevfik Fikret, nazım biçimi, nazım tekniği gibi konularda üstün bir hassasiyet duygusu taşırken dil konusunda böyle bir tutum sergilememiştir. Araştırmacılar Tevfik Fikret’in şiirini canlı kılacak hatta yaşatacak bir Türkçenin kaygısının hiç çekmediğini sık sık dile getirmişlerdir. Bunun sonucu olarak da dildekieski söyleyişe ve kendilerinin yarattığı yeni terkiplere aşırı yönelme ve bağlanma şiirinde ortaya koymaya çalıştığı tüm yeni değerleri ve yargıları ikinci plana atmıştır.

Ferda, Millet Şarkısı, Hân-ı Yağma, Halûk’un Vedâ’ı Tevfik Fikrenin yalın ve anlaşılır bir Türkçeye yöneldiği meşhur şiirleridir.