Ben köşe yazılarımda hep imkân buldukça sokağın sesini sayfama yansıtırım. Halkın konuştuklarını, duygularını düşüncelerini dile getirir onların tercümanı olmaya çalışırım. Boş yere edebiyat parçalamayı zaman kaybı sayar, siyasilerin değil halkın duygu ve düşüncelerine önem verir saygı duyarım. Onların diliyle, onların düşüncelerini yazmayı severim.

Evet, itiraf ediyorum ben tarafım.

Ben sokağın tarafıyım…

Sokağın tercümanıyım…

Bu hafta sonu Cumartesi günü hava o kadar güzeldi ki parklar, sahiller, mesire alanları kent sakinleriyle doldu taştı. Ben de başımı evden dışarı çıkarmaya niyetlenmişken eski dostum hemşerim turizmci Yusuf Şahin beni arayarak dostlarla bir saat sonra buluşacağını ve benimde gelmemi söyledi. Merak ederek, hemen yola koyuldum. Tam buluşacağımız noktaya gelecektim ki, yol kenarında iki dostumu sohbet ederken gördüm. Ayaküstü laflarız diye düşünürken, ısrarla oturmamı söyleyerek bir gurup hemşerimin oturduğu kafeye beni götürdüler. Selamlaşma faslı  bitince, ilk soru geldi…

Ne olacak bu memleketin hali…

Hep birlikte bu soruya gülüştük. Arkadaşlardan izin almadığım için isimlerini yazamıyorum üzgünüm. Konu dönüp dolaşıp yerel seçimlere geldi. Anlaşılan onlar aralarında uzun uzun tartışmış ve benim görüşlerimi merak ediyorlardı. Net ve samimi bir şekilde,  “Arkadaşlar bu kente uzun zaman hizmet etmiş 2 isim bu Mart sonu hizmet için bayrak yarışını noktalayacak, biri kazanacak. Siyasette 24 saat bile uzun bir süre. 2 başkanımızın, şu anki kamuoyu yoklamalarına göre başa baş gittiklerini gösteriyor. Taraflı anketler var. Parayı kim basıyorsa onu 3-5 puan önde gösteriyor. Yüzde 12’den fazla kararsızlar var. Son noktayı onlar koyacak galiba” dedim.

Tatmin olmadılar sorular ardı ardına geldi. Dışişleri Bakanı Mevlüt  Çavuşoğlu’nun Antalya’da sık sık tekrarladığı “HDP oyları vatan haini” benzetmesi üzmüş ve etkilemişti hemşerilerimi. Oysa Türel’in eşi Diyarbakırlı ve Türel’in kayınpederi İzmir’den Antalya’ya gelerek, Antalya’da yaşayan Kürt kökenli hemşerilerini gezerek desteklerini istiyor. Bunu konuşarak kırgınlıklarını belirttiler.

Randevu saatim gelmişti, beni bekleyen Yusuf Şahin’e giderken bir de ne göreyim en az 5 yıldır görmediğim Urartu Holding’in sahibi Sait Yıldırımcan, iş adamı Abdullah Esin, adaşım Mahmut Sabuncuoğlu beni bekliyorlardı. Kucaklaştık ve sohbete başladık. Anladığım kadarıyla Urartu Sait, Antalya’ya seçim nedeniyle gelmiş. Ben bu ziyareti neye borçlu olduğumuzu sorunca esprili bir şekilde sorunca döküldü değerli dostum, “Bak kardeşim hiçbir zaman ne siyaseti severim, ne de siyasetçilerle işim olur. Bu kent yaşadığımız kent. Ben şimdi her ne kadar İstanbul’da işim gereği yaşıyorsam ailemin çoğu burada. İşletmelerimiz ticaretimizin bir kısmı bu kentte. Benimde dönüp dolaşacağım yer Antalya. Doğa Antalya’ya tüm güzelliği vermiş. Türel de bu güzelliğin kaybolmaması adına Belediye Başkanı olarak bir çaba sarf ediyor. Ben Vanlıyım. Mahmut Sabuncuoığlu Muşlu, Apo kardeşim Diyarbakırlı. Yusuf Abi Madenli, Sen Diyarbakırlı, hepimiz doğu çocuklarıyız. Atalarımız tarih boyunca Medler, Urattıular, Soraniler Mezopotamya’da yaşayan atalarımız bize Ahde vefayı miras bıraktılar. İyiliği de kötülüğü de asla unutmayız. Bu kent turizm ve dünya kenti. Çocuklarımıza, torunlarımıza daha yaşanabilir çağdaş bir kent bırakmak istiyorsak Türel’e ihtiyacımız vardır. Bu nedenle geldim. Seçim sonuna kadar ayaklarımın yol gittiği kadar güzel dost ve hemşerilerimiz gezeceğiz. Parti olarak değil, Türel olarak oy vereceğiz. Türel bizim için bu seçimde partiler üstü bir arkadaşımız. Antalya’nın büyük ve güzel vizyonlu projelere ihtiyacı var. Çağdaş bir kenti gelecek nesillere bırakmak için kapı kapı gezip oy isteyeceğim’’ şeklinde duygularını dile getirdi.

Dostlarımla güzel bir hafta sonu geçirmenin keyfiyle bilgisayarımın başına geçtim. 2 yiğit çıkmış meydane, biri birinden merdane…

Hizmet sizden olsun, kazanan Antalya olsun…

Haydi hayırlısı…