Türk Beşleri olarak adlandırılan, yaklaşık 1904-1910 yılları arasında doğmuş olan birinci kuşak bestecilerimiz arasında yer alan Ulvi Cemal Erkin, “Çağdaş Türk Müziği” ne yön veren en önemli bestecilerden biri idi.
Ulvi Cemal Erkin 14 Mart 1906 yılında Istanbul’da dünyaya geldi. Annesinin piyano çalması ve kendisinden büyük olan erkek kardeşinin keman dersleri alması nedeni ile müziğe küçük yaşta ilgi duymaya başladı. Küçük Ulvi, üst düzey bir bürokrat olan babası, Mehmet Cemal Bey’i yedi yaşında iken kaybedince, annesi, Nesibe hanım çocukları ile babası Abdullah Behçet Bey’in evine yerleşti. Ulvi Cemal sekiz yaşına henüz basmıştı ki, önce Mercenier adlı bir Fransız’dan, daha sonra da o tarihlerde Istanbul’da ünlü bir öğretmen olan Adinolfi’den piyano dersleri alarak kısa sürede büyük bir aşama ile bu konudaki yeteneğini kanıtladı.
Piyanosunu oldukça ilerlettiği yıllarda bir yandan Galatasaray Lisesi’nde okuyor, bir yandan da derslerinden arta kalan süreler içinde müzikte gelişmesini sağlayacak her türlü olanağı değerlendiriyor, hatta yaratıyordu.
Cumhuriyetin ilan edilmesi ile başlayan yeni atılımlar ve ulusal bilincin yaratılması konusundaki girişimler, en önemli devrimlerden biri olan müzik devrimini de gündeme getirdi. Bu devrimin gerçekleşmesi büyük önder Atatürk’ün yıllar öncesinden tasarlayıp olgunlaştırdığı konulardandı. Ancak ” Çok Sesli Çağdaş Türk Müziği” temellerinin atılabilmesi için bu alanda akademik eğitim görmüş Türk sanatçılarına gereksinim vardı. Bu nedenle, Atatürk güzel sanatların çeşitli dallarında öğrenim görecek genç yetenekleri Avrupa’ya yollamayı kararlaştırdı. Nitekim, bu amaçla, 1925 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı Müzik öğrenimi görecek gençleri seçmek için bir sınav açtı.
Ulvi Cemal Erkin bu sınavı kazandığı zaman ondokuz yaşında idi. Sekiz yaşından beri aralıksız sürdürdüğü müzik eğitimine bu sınavın sonucu olarak Paris’te devam edecekti. Paris Konservatuar’ında Isidor Philip, ve Camille Decreus ile piyano, Jean Gallon ile armoni, Noel Gallon ile kontrpuan çalışan Ulvi Cemal Erkin, daha sonra öğrenim yaptığı Ecole Normale de Musique’de Nadia Boulanger’nin kompozisyon öğrencisi olmuştur.
Erkin 1930 yılında diplomasını alarak Türkiye’ye döndü. Aynı yılın Eylül ayında da Musiki Muallim Mektebi’ne piyano öğretmeni olarak atandı.(Bu okulu daha sonra Paul Hindemith ilk Türk Müzik Konservatuarı olarak yeniden düzenlemiştir).
Ulvi Cemal Erkin ilk eseri olan orkestra için “Iki Dans”ı ve eserleri listesinde ikinci sırayı alan keman ve piyano için, “Ninni”, “Emprovizasyon” ve “Zeybek” adli parçayı Paris’te yazmıştı.
Ulvi Cemal Erkin öğretmenliğe atandığı tarihten başlayarak kimi zaman bir piyano konçertosu ile solist, kimi zaman besteci, yorumcu, öğretmen ve orkestra şefi olarak önemli görevler üstlenip Cumhuriyet Dönemi’nin en büyük devrimlerinden biri olan müzik devriminin sevilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda öncülük etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin 29 Eylül 1932’de, Leipzig Konservatuarını bitirerek Musiki Mallim Mektebi’nde piyano öğretmenliğine atanan Ferhunde Remzi ile evlendi. Bu evlilikten sonra ürünlerinin esin kaynağı ve piyano yapıtlarının en iyi yorumcusu eşi Ferhunde Erkin oldu. Bir ömür boyu süren birlikteliklerinde yurt içinde ve yurt dışında verdikleri konserlerle heyecanları, mutlulukları, başarıları birlikte paylaştılar ve kısıtlı imkanlarla genç müzisyenleri yetiştirmeye ve Çok Sesli Müziği yaymaya kendilerini adadılar.
Halk Müziği’nin zengin kaynaklarından yararlanıp, aksak ritimli yapının arasına ya da üstüne taksim gibi serbest ve durgun bir bölme yerleştirerek değişik hava yaratmak Ulvi Cemal Erkin’in sıkça ve başarıyla uyguladığı bir teknikti. Erkin yapıtlarında kolayca benimsenen ve akılda kalan Türk ezgilerini bularak, bunları zevkli bir armoni üzerine oturtmasını, Anadolu’nun kokusunu, rengini ve sesini Batı’nın tekniği ile çağdaş kalıplar içine ustaca dökmesini bildi. Ulvi Cemal Erkin’in eserlerindeki içtenlik, sıcaklık ve yalınlık onların sevilip sık çalınmasının başlıca nedeni olmuştur. Incelikli bir beğeni süzgecinden geçirerek uzun uzun düşünen ve tartan, müziği notaya aktarırken daha çok titizlenen Erkin, duyguyu daima öne alan özgün eserler vermiş ve soylu olanı seçmesini bilen kişisel stili ile ülkesinin müziğini yüceltmiştir.
Ulvi Cemal Erkin’in eserleri Türkiye dışında da sık sık seslendirilmektedir. Yapıtlarını seslendiren, Çek Filarmoni Orkestrası, Colonne Orkestrası ve Paris Radyo Senfoni Orkestrası gibi orkestraları bizzat yönetmiştir.
Ulvi Cemal Erkin 15 Eylül 1972’de, altmışbeş yaşında iken, kalbine yenik düşerek hayata veda etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin, 1991 yılında da Sevda Cenap And Vakfı’nın Onur Altın Madalya’sını
ölümünden sonra almıştır.