Yaşamanın anlamı üretim yapmaktır. Çalışkan olmak üretim yapmayı gerektirir. İnsandaki en büyük güç akıldır, zekâdır.  Ürün ortaya çıksın, çıkmasın   yiyip içtikçe, nefes aldıkça beyin üretimi sürdürür. Zeki insan, bulunduğu ortamı iyileştirir. Ülkemizde genç beyinlerin olduğu aşikardır. Üniversiteyi bitiren işsiz gençler, üretimi bilmiyor.

                Ülkemizin binlerce daha önce ekilmiş, verimli boş araziler, kentleşme nedeniyle, atıl durumda bulunmaktadır. Gençlerimiz üniversiteyi bitirdiğinden, sürekli bulunduğu aile üzerine yük olmaktadır. Ailede herkes çalışmıyorsa, temel giderleri karşılamada zorluklar doğmaktadır. Genç iş aradığı zaman iş bulunmuyor. Belediyelerde işe girmek adına hizmet bekliyor ya da torpil oynuyor . İşe alınan gencin mezun olduğu, aldığı eğitimi ile ilişkisi de yoktur. İşe girdikten sonra da mutsuzluk başlıyor. İşin verimli olmasını sağlayamıyor.

                Temel sorunların başında kentten işsizlerin tarım alanlarına dönmeyişi var. Devlet belli ve kararlı projeler geliştirerek işsizliğin giderilmesi, gençlerin istihdamı için kapsamlı ürün üretme, alınan eğitimin faydasının sağlanması. Örneğin ziraat Mühendisleri teknik olarak da, tarımsal araçların da emir ve komutalarına verilerek, üretimin gereksinimine göre bütünselleşebilir. Çok kazanıp nitelikli ürünlerin hızlı olarak taşınmasında, ürünün pazara ulaşımında, ülkeye ait ekolojik ürünlerin üretilmesi, ülkeye ait tohumların üretilmesi, saklanması sağlanabilir.

                Gelecek nesillerin de . milli bir seferberlikle üretime yönelik, uygulamalı eğitim geliştirilmeli. Eski Köy Enstitüleri, Öğretmen  Okulları, YİBO’lardan ve arazilerinden yararlanılmalıdır. Nitelikli çiftçi yetiştirilmelidir.              Yoksa üretim elimizden kayıp gidiyor. Üretim becerisi çocukluktan itibaren verilmelidir.

                Üretim bir onurdur. Şereftir. Üretmeyene üstünlüktür. Kentte yaşayan insanların ikinci kuşak çocukları fabrikaların potansiyel iş gücüdür. İş gören ailede de üst güçtür. Velinimettir. Velinimet olmanın bedeli, kişiliğinden ödün vermek zorundadır. Kapalı toplumun özellikleri yavaş yavaş aşınmaya başlar. Ekmek için adalet, hak, gelenek görenekler yitirilmeye başlar. Değerlerin yitirilmesi aile ve toplum hayatını kökten etkiler.

Ailenin yozlaşması, kapitalist, materyalist yapıya doğru kaydığını görürüz. Toplum yaşayışımızı duygusuzlaştırır. Milli hasletlerle yaşamak istiyorsak, çocuklarımızdan başlamak üzere eğitimin üretime katkı sağlayacak şekilde örgütlenmesi gerekir. Bu da ferasetli, cesur, karakterli siyasi  gereksinim vardır. Türkiye’m bu potansiyele sahiptir. Haydi bir kalkın ayağa. Kendimize özgü eğitim için el sıkışalım.